Namaz ve Cemaat için Çalışmak

Türkiye’de, beş vakit namaz kılan Müslümanların bir kısmının “Namazla ilgili birtakım hizmetler ve faaliyetler yapması gerekir.”
Namaz kılmak bir farz-ı ayndır. Yani, her Müslümanın mutlaka yerine getirmesi, eda etmesi gereken kesin ve temel bir emirdir. Namaz için çalışmak da yine farzdır. Kimlere farzdır? Aklı, kültürü, ilmi, imkânı olan Müslümanlara...
Böyle Müslümanlar “Biz namazımızı kılarız, vazifemizi yapmış oluruz...” dememelidir. Hem namazlarını kılacaklar, hem de diğer Müslüman kardeşlerinin kılması için çalışacaklar. Maalesef bu çalışmaları, bu hizmetleri hakkıyla yapamıyoruz.
 
Namaz hususunda ne gibi faaliyetler yapabiliriz?
 
(1) Namaza teşvik edici, çok tesirli, çok faydalı, çok kıymetli broşürler, kitapçıklar, kitaplar yayınlanmalıdır.
(2) İmkânı olan Müslümanlar bu kitapları alıp “uygun bir şekilde” dağıtmalıdır. Dikkat buyurunuz, uygun bir şekilde dedim. Uygun olmayan, yanlış bir propaganda, bazen kaş yapayım derken göz çıkartır.
(3) Zamanımızda, hemen hemen herkesin otomobili var. Bu otomobilleri gezmek, tozmak, işimize gidip gelmek, zevk ve sefa, piknik yapmak, hava atmak için bol bol kullanıyoruz. Otomobillerimizle namaza gitmeliyiz. Uzak yerlerdeki camilerin cemaatlerine katılmalıyız. Her gün olmasa bile, sabah namazlarına gitmeliyiz. Böyle şeyleri kaçta kaçımız düşünüyor ve yapıyor?
(4) Namaz konusundaki propagandalar, dâvetler, hizmet ve faaliyetler iki türlü olur: Doğrudan doğruya ve dolaylı olarak. Doğrudan doğruya yapılan propagandalar bazen reaksiyona sebep olur, olumsuz neticelenir. En iyi propagandalar, dolaylı propagandalardır.
(5) Cumartesi ve pazar sabahları, komşularımız ve tanıdıklarımızla daha önceden anlaşarak belli yerlerdeki camilere gitmeliyiz. Namazı kıldıktan sonra, bir yerde huzur ve neşe içinde sabah kahvaltısı yapmalıyız. Birtakım namaz kılmayan gençler ve çocuklar şöyle davet edilmelidir: “Yarın, sabah namazını filan camide kılacağız, sonra filan yerde kahvaltı yapacağız, senin de aramızda bulunmanı istiyoruz.”
(6) Kültürlü, tahsilli, makam ve mevkii sahibi temsilci Müslümanların, sık sık, ellerinden geldiği kadar farz namazları camilerde kılmaları gerekir. Maalesef zamanımızda bu gibi kimselerin büyük kısmı, hele İslâmcıların hemen hemen yüzde yüzü camiye gitmiyor, cemaate katılmıyor. Bu ne büyük bir eksikliktir. Farz edelim, halkın sevdiği bir yazar, yahut bir fikir adamı, yahut tanınmış bir yüksek bürokrat, büyük bir camide halkla birlikte namaz kılıyor. Onun bu hareketi, ne güzel bir teşvik olur. (İhlâsa dikkat edilmelidir, halkın aferinini, beğenisini kazanmak için camiye gitmek, ihlâsa aykırıdır. Şeytanın bu gibi tuzaklarına düşmemek için dikkatli olunmalıdır.)
(7) Resmî şekilde değil, tamamen tanıdıklar ve dostlar arasında “namaz komiteleri” kurulmalıdır. Kur’an-ı Kerim’de “Bizim yolumuzda cihad edenlere (cehd ve gayret sarf edenlere) biz yollarımızı gösterir, kılavuzluk ederiz.” meâlinde âyet bulunmaktadır. Yüzde yüz, Allah rızası için namaz komitesi kurulunca, böyle hayırlı bir işe teşebbüs eden Müslümanlara ilahî ve rabbanî esintiler ve yardımlar gelir.
(8) Ancak, namaz hizmet ve faaliyetleri esnasında mezheb, tarikat, cemaat, meşreb, fırka, hizib, zümre asabiyetlerinden kesinlikle uzak durulmalıdır. Namaz, İslâmî bir kurumdur, binaenaleyh bir tarikata, bir cemaate veya başka bir parçaya alet edilmemelidir. Namaz için çalışırken, mensubu bulunduğum tarikata da hizmet edeyim düşüncesi yanlış olur.
(9) Uyanık, şuurlu, irfanlı Müslümanlar namaz için çalışırken, cemaat meselesini de ihmal etmesinler. Erkek Müslümanlar için cemaat, farza-vacibe yakın bir emirdir. “Canım isterse tek başıma kılarım, canım isterse cemaate katılırım...” düşüncesi Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, fıkha, İslâm’ın ruhuna aykırıdır. Kur’an-ı Kerim’de bize, Peygambere uymamız, itaat etmemiz emrediliyor. O, farz namazları hep cemaatle kılmıştır. Bir hadis-i şerifte “İçlerinde kadınlar ve çocuklar olmasaydı, cemaate gelmeyenlerin evlerini yakardım” buyurmuşlardır. Cemaat, ihtiyarî (Müslümanın seçimine bırakılmış) bir şey değildir... Dinsizlerin şimdiden hazırlanmış planları vardır, bekliyorlar. Camilerde cemaat kalmasın ve bazılarını kapatsınlar. Onlara bu fırsatı vermeyelim.
(10) İslâm’daki en büyük amelî ibadet, en büyük eylem beş vakit namazdır. Bunun böyle olduğu Kur’an’la, Sünnetle, icma ile sabittir. Binaenaleyh Müslümanlar, namazın edası ve ikamesi (dosdoğru kılınması) işini vazifelerinin birinci maddesi olarak ele almalıdır. Hiçbir tarikat, cemaat, hizib, fırka, meşreb faaliyeti, beş vakit namazdan daha önemli olamaz. Zaten Ashab-ı Kiram, Tabiîn, Selef-î Salihîn, müctehid imamlar, büyük evliyaullah, kâmil mürşidler, hakikî şeyhler namazı, uygulamayla ilgili emirlerin birincisi olarak kabul etmişler, hem kendileri kılmışlar, hem de Ümmet-i Muhammed’e “Mutlaka kılın!” demişlerdir.
Müslümanlar şu hususu çok iyi anlamalı ve bilmelidir: Namazı terk ederek, namazı ihmal ederek, namaz hususunda tehâvün göstererek (namazı hafife alarak) kesinlikle kurtulamazlar.
İyi bilinmelidir ki, Müslümanlar namazı büyük ölçüde kılsalar, fakat cemaati terk etseler yine kurtulamazlar.
Muhbir-i Sâdık olan Resulullah Efendimiz, “Cemaat rahmet, tefrika azaptır.” buyurmuşlardır.
Zayıf Müslümanlar beş vakti de cemaatle kılamayabilir. Lakin cemaati büsbütün terk etmek olmaz. Bu bir fetva ve ruhsat değildir: Günde en az, bir vakti cemaatle kılmalıyız.
Namazın siyasetle, rejimle, laiklikle doğrudan doğruya ve dolaylı olarak bir alakası yoktur. İslâm düşmanlarının namaza, cemaate, camiye kötü gözle bakmaları, onların cahilliğini, medeniyetsizliğini, zalimliğini gösterir. Medenî bir dinsiz, Müslüman vatandaşının camisine, ibadetine karışmaz. Ben dinsizim, onlar dindardır der, vicdanlar üzerinde terör ve baskı uygulamaz.
Sırası gelmişken şu hususu da belirtmemiz gerekir: Hiçbir işçi, memur, çalışan, namaz kılma bahanesiyle işini ve vazifesini aksatamaz. Abdest almak için yirmi dakika harcayacak, namaz kılmak için yirmi dakika harcayacak, etti kırk dakika. İş saatlerinde, yaz aylarında iki vakit namaz kılsa, bir buçuk saate yakın zaman harcayacak. Vicdanlı bir Müslümanın bu hususta çok dikkatli olması gerekir. Abdestini öğle tatilinde almalıdır, namazını da, denk geliyorsa öğle tatilinde, denk gelmiyorsa çok kısa bir zaman dilimi içinde eda etmelidir. Hatta namaz için geçirdiği zamanı devlete, iş sahibine, patrona telâfi etmelidir. Öyle ya, Allah için ibadet ediyor, devletten veya patrondan o zamanın ücretini alıyor. Buna hakkı yoktur.
Yıllardan beri, namaz ve cemaat konusunda on altı sayfalık küçük bir broşür yayınlamayı düşünür dururum. Bir türlü fırsat bulup hayalimi gerçekleştiremedim. Bu broşürde namazla ilgili birkaç âyet, birkaç hadis zikredilecek, Şeriatimizin cemaatle ilgili belli başlı hükümlerine yer verilecek, namazın tasavvufî boyutu (esrarü’s salat) üzerinde durulacak, Müslümanlar bu temel ibadete çağrılacak. Dinimiz, namazı kılanlara ne gibi müjdeler veriyor, namazı terk edenlere ne gibi uyarılar yapıyor, bunlara da temas edilecek. Sonra, bu broşür en az 1 milyon adet basılacak. Peki, nasıl dağıtılacak? Beyan etmeye lüzum yok ki, böyle bir broşürden para kazanmayı düşünmem. Kâğıt, baskı, teclit ve diğer masrafları hesaplanacak, maliyeti ortaya çıkacak ve maliyet fiyatına yüzer yahut biner adetlik paketler halinde isteyenlere verilecek, onlar da bulundukları şehirlerde, işyerlerinde dağıtacaklar. İnşallah böyle bir broşürü yayınlamak nasip olur.

Mehmet Şevket Eygi
Milli Gazete, 27.08.2005

Ana Sayfa,

   
www.diyanetsenhaber.com    
    www.diyanetsenhaber.com