Bu mektûb,
yine seyyid şeyh Ferîde yazılmışdır.
Nefs-i emmârenin kötülüğünü ve ona mahsûs hastalığı ve ilâcını bildirmekdedir
Merhamet
ederek, düâcılarınıza ikrâm eylediğiniz mubârek mektûbu okuyarak
şereflendik. Allahü teâlâ, büyük ceddiniz (a.s.) hurmetine, ecrinizi
çok, derecenizi yüksek, ilm kaynağı olan göğsünüzü geniş ve işlerinizi
kolay eylesin! Allahü teâlâ, zâhirimizi ve bâtınımızı, Onun yolunda
bulundursun
ve düâmıza âmîn diyenleri afv eylesin! Âmîn.
Memûrlarınız
arasında, fitne
koparmak, fesâd çıkarmak istiyen, bozuk rûhlu kimseler bulunduğundan
şikâyet
ediyorsunuz.
Kıymetli
yavrum!
İnsanların nefs-i emmâresi mevki almak,
başa geçmek sevdâsındadır. Onun bütün arzûsu, şef olmak, herkesin,
kendisine
boyun bükmesidir. Kendinin kimseye muhtâc olmasını, başkasının emri
altına
girmesini istemez. Nefsin bu arzûları, ilah olmak, mabûd olmak,
herkesin
kendine tapınmasını istemek demekdir. Allahü teâlâya şerîk, ortak
olmağı
istemekdir. Hattâ nefs, o kadar alçakdır ki, ortaklığa râzı olmayıp,
âmir,
hâkim, yalnız kendi olsun, herşey, yalnız onun emri ile olsun ister.
Hadîs-i
kudsîde, Allahü teâlâ buyuruyor ki: (Nefsine
düşmanlık et! Çünki nefsin,
benim düşmanımdır). Demek oluyor ki, nefsi kuvvetlendirmek,
onun, mal,
mevki, rütbe, herkesin üstünde olmak, herkesi aşağı görmek gibi
isteklerini
yapmak, Allahü teâlânın bu düşmanına yardım ve onu kuvvetlendirmek olur
ki, bunun ne kadar fecî, korkunç bir suç olduğunu anlamalıdır. Allahü
teâlâ, hadîs-i kudsîde buyuruyor ki: (Büyüklük,
üstünlük, bana mahsûsdur.
Bu ikisinde, bana ortak olmak isteyen, büyük düşmanımdır. Hiç acımadan,
onu Cehennem ateşine atarım).
Allahü teâlânın dünyâya düşman olması, dünyânın bu kadar alçak olması, nefsi isteklerine kavuşdurduğu, nefsi kuvvetlendirdiği içindir. Allahü teâlânın düşmanı olan nefse yardım eden de, elbette Allahın düşmanı olur. Peygamberimiz (s.a.v) fakîrlikle öğünmüşdür. Çünki, fakîrlik, nefsin isteklerini yapdırmaz. Onu dinlemez. Burnunu kırar. Peygamberlerin (a.s.) gönderilmesi ve islâmiyyetin emrleri, yasakları, hep, nefsi kırmak, ezmek içindir. Onun taşkınca isteklerini önlemek içindir. İslâmiyyete uyuldukça, nefsin istekleri azalır. Bunun içindir ki, islâmiyyetin bir emrini yapmak, nefsin isteklerini yok etmekde, kendi düşüncesi ile yapılan binlerle senelik riyâzet ve mücâhededen dahâ kuvvetli tesîr etmekdedir. Hattâ islâmiyyete uygun olmıyan riyâzet ve mücâhedeler nefsin isteklerini artdırır. Onu azdırır. Hindistândaki Berehmen papasları ve cûkiyye ismindeki sihirbâzlar, riyâzet ve mücâhedede çok ileri gitmiş, fekat hiç fâidesi olmamışdır. Hattâ nefslerinin kuvvetlenmesine, azmasına sebeb olmuşdur.
Meselâ,
Hulâsa, nefs temizlenmedikçe ve şeflik, üstünlük hulyâsından kurtulmadıkça, felâketden kurtulmak imkânsızdır. Sonsuz ölüme gitmeden önce, nefsi bu hastalıklardan kurtarmağı düşünmek lâzımdır. Mubârek (Lâ ilâhe illallah) sözü, insanın içindeki ve dışındaki, bütün yalancı mabûdları koğduğu için, nefsi temizlemekde, en fâideli, en tesîrli ilâcdır. Tesavvuf büyükleri, nefsi tezkiye etmek için, bunu söylemeği seçmişlerdir.
Fârisî
beyt tercemesi:
(Lâ) süpürgesi ile, yolu temizlemezsen,
(İllallah) serâyına varamazsın!
Nefs,
yoldan çıkıp, inâda başlarsa, bu kelimeyi söyliyerek îmânı
tâzelemelidir.
Peygamberimiz (a.s.) (Lâ ilâhe
illallah diyerek îmânınızı
yenileyiniz!) buyurdu. Bunu her zemân söylemek lâzımdır. Çünki,
nefs-i
emmâre, her zemân pisdir. Bu güzel tevhîd kelimesinin fazîletlerini, şu
hadîs-i şerîf bildiriyor: (Yerleri ve gökleri,
terâzînin bir kefesine,
bu kelime-i tevhîdi, ikinci kefesine koysalar, bu kelimenin bulunduğu
kefe,
elbette ağır gelir).
www.diyanetsenhaber.com