KIRKALTINCI
MEKTÛB
Bu mektûb,
yine nakîb seyyid şeyh Ferîde (rahmetullahi teâlâ aleyh)
yazılmışdır.
Allahü teâlânın var ve bir olduğu ve
Muhammed aleyhisselâmın
Onun resûlü olduğu bedîhîdir, pek meydândadır. Düşünmeğe bile, lüzûm
olmadığını
bildirmekdedir.
Allahü
teâlâ sizi, kerîm olan babalarınızın yolundan ayırmasın. Onların
en üstünü olan birincisine ve geri kalanların hepsine, bizden düâlar ve
selâmlar olsun!
Allahü
teâlânın var olduğu ve bir olduğu, hattâ Muhammed
aleyhisselâmın, Onun resûlü olduğu ve hattâ onun getirdiği her emrin ve
haberlerin, doğru olduğu, güneş gibi meydândadır. Düşünmeğe, isbât
etmeğe
hiç lüzûm yokdur. Kalbin bunlara inanması için, kalbin bozuk olmaması,
manevî hastalığı bulunmaması lâzımdır. Kalb hasta ve bozuk
olunca, kalbin
inanması için, akıl ile düşünmek, incelemek lâzım olur. Ancak bu
sûretle
kalb hastalıkdan kurtulur. Kalb
gözünden manevî perde kalkarsa, bunlara seve seve inanılır.
Meselâ,
- Safrası
bozuk kimse, şekerin tadını duymuyor. Şekerin tatlı olduğunu ona
anlatmak,
isbât etmek lâzım olur. Fekat, safra hastalıkdan kurtulunca, isbât
etmeğe
lüzûm kalmaz. Hastalıkdan dolayı isbât etmek lâzım olması, şekerin
tatlılığına
bir kusûr vermez.
- Şaşı olan, bir şeyi
iki görür ve iki kişi var sanır.
Şaşıdaki göz hastalığı, karşısındaki bir şeyin, iki olmasını îcâb
etdirmez.
O iki gördüğü hâlde, görünen yine birdir. Bunun bir olduğunu isbât
etmek
çok zordur.
Din bilgilerini, akıl ile isbât
ederek inandırmak, kolay değildir.
Yakînî, vicdânî bir îmân elde etmek için, isbât yoluna
gitmekdense, kalbi
hastalıkdan kurtarmak lâzımdır.
Nitekim, safra hastasını, şekerin tatlı
olduğuna inandırmak için, isbât etmeğe kalkışmakdansa, onu hastalıkdan
kurtarmak lâzımdır.Şekerin tatlı olduğu, ne kadar isbât edilirse
edilsin,
yakîn hâsıl edemez. Çünki, şeker ağzına acı gelmekde, vicdânı acı
olduğunu
bilmekdedir.
Görülüyor
ki, bu açık, parlak islâmiyyete ve temiz, doğru yola inanmıyan
kimsenin kalbi, şekerin tadını anlıyamıyan safralı gibi, hastadır.
Fârisî
mısra tercemesi:
Bir kimse, kör ise, güneşin suçu ne?
Seyr ve
sülûkdan maksad, nefsi tezkiye ve kalbi tasfiye etmekdir. Yanî
nefsi ve kalbi hastalıklardan kurtarmakdır. Bekara sûresinde,
- Kalblerinde
hastalık vardır, meâlindeki dokuzuncu âyet-i kerîmede bildirilen
hastalık
tedâvî edilmedikçe, hakîkî îmân ele geçmez.
Bu
âfetler var iken,Akıl yolu
ile kalbde hâsıl olan îmân, îmânın sûretidir. Çünki nefs, bu îmânın
tersini
istemekde, küfründe inât ve isrâr etmekdedir. Böyle îmân, safra
hastasının,
şekerin tatlı olduğuna îmân etmesi gibidir. Herne kadar inandım dese
de,
vicdânı, şekeri acı bilmekdedir. Safrası düzeldikden sonra, şekerin
tatlı
olduğuna hakîkî îmân hâsıl olur. Îmânın hakîkati de, nefsin
tezkiyesinden
ve kalbin itmînânından sonra kalbde hâsıl olur. İşte böyle hakîkî îmân
yalnız Evliyâda bulunur ve elden gitmez. Yûnüs sûresinde, (Biliniz ki,
Allahü teâlânın Evliyâsı için, azâb korkusu, nimetlere kavuşmamak
üzüntüsü
yokdur!) meâlindeki altmışikinci âyet-i kerîmedeki müjde, böyle
îmân sâhibleri
içindir. Allahü teâlâ, hepimizi bu kâmil, hakîkî îmânla şereflendirsin!
Âmîn.
Ana
Sayfa
www.dinveislam.com
ww.muftulukhaber.com
www.diyanetsenhaber.com