OTUZALTINCI MEKTÛB
Bu mektûb,
hâcı Muhammed Lâhorîye
yazılmışdır.
Ahkâm-ı islâmiyye*, dünyâ ve âhıretin bütün se'âdetlerini taşımakdadır. Ahkâm-ı islâmiyye dışında ele geçen hiçbir se'âdet yokdur. Tarîkat ve hakîkat, ahkâm-ı islâmiyyenin yardımcıları olduğunu bildirmekdedir:
Allahü teâlâ, hepimize, Muhammed Mustafâ 's.a.s.' efendimizin dîninin hakîkatini bildirsin ve bu hakîkata kavuşdursun! Âmîn.
İslâmiyyet
üç kısımdır: İlim
ve
amel ve ihlâs. Bu
üçüne kavuşmayan
kimse, islâmiyyete kavuşmuş olmaz. Bir kimse, islâmiyyete kavuşunca,
Allahü
teâlâ, ondan râzı olur. Allahü teâlânın râzı olması, sevmesi de, bütün
dünyâ ve âhıret se'âdetlerinin en üstünü ve kıymetlisi olduğunu, Âl-i
İmrân
sûresi onbeşinci ve sûre-i Tevbenin yetmişüçüncü âyetleri
bildirmekdedir.
O hâlde, islâmiyyet, dünyâ ve âhıretdeki bütün se'âdetleri ele geçirten
bir sermâyedir. İslâmiyyetin dışında aranılacak, imrenilecek hiçbir
iyilik
yokdur.
Tesavvuf büyüklerinin kazandıkları, tarîkat ve hakîkat, ahkâm-ı islâmiyyenin yardımcıları, hizmetcileri olup, islâmiyyetin üçüncü kısmı olan ihlâsı elde etmeğe yarar.
Tarîkata
ve hakîkata baş vurmak,
islâmiyyeti
temâmlamak içindir. Yoksa, islâmiyyetden başka birşeyler ele geçirmek
için
değildir. Tesavvuf yolcularının, o yolculukda gördükleri, tatdıkları,
ahvâl,
mevâcîd, ulûm ve ma'rifetler, imrenilecek, istenilecek şey değildir.
Hepsi,
evhâm ve hayâlât gibi, geçici şeylerdir. O yolcuları terbiye için,
ilerletmek
için, vâsıtadan başka birşey değildir. Bunların hepsini geçip arkada
bırakıp,
(Rızâ makâmı)na varmak lâzımdır. Sülûk ve cezbe yolculuğundaki
makâmların,
konakların nihâyeti, rızâ makâmıdır. Çünki, tarîkat ve hakîkat
yolculuğundan
maksad, ihlâs elde etmekdir. İhlâs da, rızâ makâmında hâsıl olmakdadır.
Tesavvuf yolcularının onbinlerde birini, ancak, üç dürlü tecellîlerden
ma'rifete dayanan müşâhedelerden kurtarıp, ihlâsa ve makâm-ı rızâya
ulaşdırmakla
şereflendirirler.
Hakîkati göremiyen zevallılar, ahvâl ve mevâcîdi, birşey sanır. Müşâhedeleri, tecellîleri arzû eder. Böylece, yolda kalıp, vehm ve hayâlden kurtulamaz ve islâmiyyetin kemâline kavuşamazlar. Âyetde meâlen, (Allahü teâlâ kullarından dilediğini, kendisine seçer. Başkasından yüz çevirip, yalnız onu istiyenlere, kendine kavuşduran yolu gösterir)* buyuruldu. İhlâs makâmına ve rızâ mertebesine kavuşmak için, bu ahvâl ve mevâcîdden geçmek ve bu ilm ve ma'rifetleri edinmek lâzımdır. Bunlar, gâyeye götüren yoldur. Maksadın başlangıcıdır. Böyle olduğu, bu fakîre, bu yolculukda, tâm on sene sonra bildirildi. İslâmiyyet güzeli, ancak bundan sonra, sevgili Peygamberinin 's.a.s.' sadakası olarak, cemâlini gösterdi. Dahâ önce de, ahvâl ve mevâcîde tutulup kalmamışdım. İslâmiyyetin hakîkatına kavuşmakdan başka, istediğim yokdu. Fekat ancak, on sene sonra, hakîkat güneşi doğdu. Bu ihsânından dolayı, Allahü teâlâya pek çok hamd ederim.
Allahü teâlânın mağfiretine kavuşan, meyân şeyh Cemâlin 'k.s.' ölümü, bütün müslimânların üzülmesine sebeb oldu. Bu fakîr tarafından, çocuklarına ta'ziye buyurmanızı ve Fâtiha okumanızı diler, selâm ederim.
www.diyanetsenhaber.com