MERHÛM BÜYÜK OĞLU MUHAMMED SÂDIK (ALEYHIRRAHME) TARAFINDAN YAZILAN MEKTUPLARDAN...

BIRİNCİ MEKTÛB

Kölelerinizin en aşağısı Muhammed Sâdık, şerefli kapınıza bildirir ki, buradakilerin hâlleri, durumları, yüksek teveccühlerinizin yardımı ile, çok iyidir. Bedenlerimiz bir arada olduğu gibi, kalblerimiz de toparlanmış olarak yaşamakdayız. Çok zemândan beri, hizmetcilerinizi düşünüyor ve ayrılık sebebi ile üzülüyorduk. Bu satırların yazıldığı gün, meyân Bedreddîn gelerek âfiyetde olduğunuzu bildirdi. Bizleri sonsuz sevindirdi. Râhatlığa kavuşduk. Bunun için, Allahü teâlâya çok hamd olsun! Gönüllerimizin kıblesi efendim! Hâfız Burhâneddîn, Ramezân-ı şerîfin onüçüncü gecesi Kur'ân-ı mecîdi hatm eyledi. Ondördüncü geceden beri, hâfız Muhammed Mûsâ başladı. Her gece beş cüz okuyor. Yarın gece, ondokuzuncu gecesi olup, hatm edecekdir. Ramezân-ı mubârekin son onunda, hâfız Behâeddîn hatm edeceğini söyledi. Hak teâlâ selâmet versin! Bir gece, terâvîh nemâzında, hâfız Kur'ân-ı kerîm okuyordu. Çok nûrlu bir makâm göründü. Sanki, Kur'ân-ı kerîmin hakîkatinin makâmı idi. Her ne kadar, bunu söyliyemezsem de, hakîkat-i Muhammedînin �aleyhissalâtü vesselâm� bu makâmın icmâli, ortası olduğu anlaşıldı. Sanki, büyük bir denizi, bir destiye doldurdular. Bu makâm, Muhammed (a.s.)ın hakîkatinin tafsîli, yayılmışı, açılmışı idi. Peygamberlerin �aleyhimüsselâm� ve Velîlerin �kuddise sirruhüm� büyüklerinin çoğu, yaradılışlarındaki gücleri kadar, bu makâmdan birer parça pay almışlardı. Bizim Peygamberimizden (s.a.v.) başkasının, bu makâmın bütününe kavuşduğu anlaşılmadı. Bu aşağı köleye de bir pay verildi. Allahü teâlâ, yüksek teveccühlerinizin yardımı ile, tâm bir pay almak nasîb eylesin! Şu âna kadar, bu makâm, tâm açık görülmedi. Bundan başka zemânlarımızda, kendimizi toparlamakdayız. Bu yüce ayda, çok bereket hâsıl oldu. Kardeşim Muhammed Saîdin hâlleri bir düzende gitmekdedir. Zemânları zikr ile geçmekdedir. Şehrlerdekiler de, seve seve geliyorlar. Bu fakîr, şimdiye kadar dört cüz�den çok ezberledim. Bayrama kadar beş cüz ezberlemiş olacağımı umuyorum. Köleniz.

İKİNCİ MEKTÛB

Kölelerinizin en aşağısı Muhammed Sâdık, yüksek kapınıza bildirir ki, burada bulunanların hâline şükrler olsun! Dileklerimizin kâ'besi olan yüksek zâtınızın, hizmetcilerinizin ve sevdiklerinizin hepsi ile iyi olmanıza düâ etmekdeyiz. Bütün dileğimiz, ancak budur. Başımızın tâcı olan mektûbunuz, değeri ölçülemez olan yazılarınız, İsmâ�îl eli ile bizleri şereflendirdi. Okumakla çok sevindik. Hak sübhânehu ve teâlâ, âlemlerin kıblesinin ihsân gölgesini, bütün müslimânların üzerinden eksik eylemesin! Ümmî olan Peygamberleri ve Onun temiz olan Âli hurmetine bu düâmızı kabûl buyursun (aleyhi ve aleyhim minessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ)! Ey, gönüllerin kıblesi! Hâllerimin yıkılmakda olduğunu nasıl bildireyim? Çirkin işlerimden ve geçmişdeki ve şimdiki iyi hâllerin elden çıkmasından dolayı âh etmekden başka bir işim yokdur. Hiçbir zemânın ve ânın, Onun beğenmediği bir hâlde geçmemesini istiyorum. Fekat, bu nimet ele geçmiyor. Tek ümmîdim, yüksek kapınızın hizmetcilerinin teveccühlerinin yardımına kavuşmakdır.
 
Fârisî mısra tercemesi:
Büyük ihsân, kerîmlere güc gelmez!

Allahü teâlâya hamd olsun, şükr olsun ki, kıymetli teveccühlerinizin yardımı ile, bu âna kadar, emr buyurulan yolda çalışırken, az bir gevşeklik hiç olmadı. Hergün ilerleyiş ve artış umuyoruz. Sabâh, öğle ve ikindi nemâzlarından sonra toplanıyoruz. Hâfız Behâeddîn, zemân bulunca, Kur'ân-ı kerîm de okuyor. Bu fakîr, ara sıra (Kabz) oluyorum. Sonra (Bast) hâsıl oluyor, açılıyorum. Kabz, bast, teveccüh, zevk ve sükûn ve benzerleri, yalnız bedende hâsıl olmakdadır. Bedenden başka yere bulaşmıyorlar. Altı latîfe, ne teveccüh ediyorlar, ne de gâfildirler. Teveccüh ederlerse, teveccühleri, ilm-i huzûrî gibidir. Hattâ, tâm öyledir. Teveccüh, zevk ve benzerlerinin hepsini zıllerin içinde bilmekdedir. Zılden dışarda bulmamakdadır. Latîfeler, önce beden ile karışık idi. Kalb gözü, bedenden başka birşey görmüyordu. Böyle olduğu, çok sevinçli olan huzûrunuzda da bildirilmişdi. Şimdi, bedenden ayrı bulunmakdadır. Bu makâmı, (Bekâ makâmı) olarak bilmekdedir. Bekâdan sonra, latîfelerde yine bir Fenâ hâsıl oldu. Bekâdan sonra olan bu Fenâ hâsıl olmadıkca, işin temâm olamıyacağı anlaşıldı. Birkaç günden beri yine (Kabz hâli) vardır. Sevindirici hâller pekaz olmakdadır. Bakalım ne olacak. Şu âna kadar bu âleme hiç teveccüh olunmadı. Hâlleri bildirmek lâzım olduğu için, birkaç kelime ile arz etmeğe kalkışıldı. Ey gönüllerin kıblesi! Bu fakîr, hemen hemen her gece, hazretinizi rüyâda görmekle şereflenmekdeyim. Bundan dahâ çok ne yazayım. Dahâ çok yazmak, resmî şeyler eklemek olur. Köleniz.

ÜÇÜNCÜ MEKTÛB

Kölelerinizin en aşağısı olan Muhammed Sâdık, yüksek kapınıza sunar ki, bu aşağı kul, çok zemândan beri (Kabz) hâlinde olup, çok sıkılıyordum. Sonunda, Allahü teâlâya çok şükrler olsun, ancak yüksek teveccühünüzün yardımı ile, büyük bir (Bast), gönül açıklığı ihsân olundu. Bu sıkıntısız hâlde iken, önceleri bu kimsenin yapdığı zikr ve teveccüh ve herşey, şimdi Onun (teâlâ ve tekaddese) tarafından yapılmakdadır. Kendinde, bunları alabilmekden başka, birşey bulamamakdadır. Üzerine güneş ışınları gelen ayna gibidir. Bu ışıkların doğması ile, bedendeki ve latîfelerdeki bütün karanlıklar ve bulanıklıklar yanıp temizlendi. Bunların hepsinde nûr ve bereket hâsıl oldu. (Şerh-ı sadr) oldu. Kalb genişledi. Bedenin hepsi nûr olup, rûhun ve sırrın eski parlaklıklarından dahâ çok ışık saçdı. Latîfeler arasında, en kâmil tecellî kalb üzerine oldu. Kalbe bakıp, içinde başka bir kalb görüldü. Buna da tecellî vardı. Bu kalbin kalbine bakınca bunun içinde de, başka bir kalb göründü. Buna da tecellî vardı. Böylece, sonsuz olarak, her kalbin içinde, başka bir kalb vardı. Şimdi bunların bir kalbde sona erdikleri sanılıyor. Fekat böyle olduğu iyi anlaşılamamakdadır. Şimdiki hâlin yanında, eski hâllerin ancak bir özenilecek şey olmadığı anlaşıldı. Bu makâmın ismi biliniyordu. Edebe uygun olmaz korkusu ile yazılmadı. Ey gönlümün kıblesi (kaddesallahü teâlâ sirrehül'azîz)! Bütün bunlar, temiz teveccühünüzün sebeb olduğu ihsânlardan birer zerredir.
 
Fârisî beyt tercemesi:
Vücûdümün her zerresi dile gelse de;
Şükrünün binde birini yapamam yine!

Hazretinizin selâmeti ve yüksek kapınızda hizmetcilik edenlere katılabilmek için olan isteklerimizi nasıl açıklıyayım, nasıl yazabileyim? Gece gündüz ve belki her ân, bu yüksek arzûmuza ve çok kıymetli isteğimize kavuşduracak olan, güzel vaktin ve tatlı sâatin ne zemân geleceğini düşünüyoruz. Fikrimizde, gönlümüzde, bu istekden, bu dilekden başka, hiçbir düşünce yokdur. Hak sübhânehu ve teâlâ, en güzel şeklde ve en uygun yol ile, bu büyük nimete kavuşdursun! Sevgili Peygamberi ve Onun temiz Âli hurmetine düâmızı kabûl buyursun (aleyhi ve alâ Âlihi minessalevâti etemmühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ)!

Âmîn.
Köleniz.
Muhammed Sâdık


Ana Sayfa