Bu mektûb,
mîr Muhammed Numânın "kuddise sirruh" süâllerine cevâb olarak
yazılmışdır.
Nemâzda
otururken parmak kaldırmak doğru olmadığını da bildirmekdedir:
Âlemlerin, bütün mahlûkların rabbi, yaratıcısı ve varlıkda durdurucusu ve ihtiyâclarını gönderen Allahü teâlâya hamd olsun! Peygamberlerin en üstünü olan Muhammed Mustafâya (a.s.) ve Onun Peygamber kardeşlerine ve meleklere ve Onun yolunda gitmekle şereflenenlere salât, selâm ve iyi düâlar olsun! Molla Mahmûd ile gönderdiğiniz kıymetli mektûb gelerek bizleri sevindirdi. Soruyorsunuz ki:
Süâl:
Âlimler, Medînedeki (Ravda-i mubâreke) denilen yer, Mekke
şehrinden dahâ kıymetlidir diyor. Hâlbuki, Muhammed aleyhisselâmın
sûreti
ve hakîkati, Kâbe-i muazzamanın sûretine ve hakîkatine secde
etmekdedir.
Ravda-i mubâreke nasıl olur da, dahâ üstün olur?
Cevâb: Yavrum! Bu fakîre göre, yeryüzünün en kıymetli yeri
Kâbe-i
muazzamadır. Bundan sonra, Medînedeki Ravda-i mukaddesedir. Üçüncü
olarak,
Mekke-i mükerreme şehridir. Görülüyor ki, Ravda-i mutahhera, Mekkeden
dahâ
üstündür demek doğrudur.
Süâl: Hanefî mezhebinde olan bir müslimân,
nemâzda otururken,
parmağı ile işâret eder mi?
Cevâb: Yavrum! Şehâdet parmağı ile işâret etmenin câiz olduğunu
bildiren hadîs-i şerîfler çokdur. Hanefî mezhebindeki âlimlerin bir
kısmı
da, böyle söylemişdir. Hanefî mezhebindeki kitâblar, çok dikkatle
okunursa,
parmak kaldırmanın câiz olduğunu bildiren haberler, (Üsûl bilgileri)
değildir.
Mezhebin (Zâhir haberleri) değildir. İmâm-ı Muhammed Şeybânî,
(Peygamberimiz (s.a.v) mubârek parmağı ile, işâret ederdi. Biz de,
Onun gibi, parmağımızı kaldırır ve indiririz. İmâm-ı azam Ebû Hanîfe de
böyle söyledi) diyor ise de, imâm-ı Muhammedin böyle dediği, (Nevâdir)
haberlerindendir. (Üsûl) haberlerinden değildir.
(Fetâvâ-i
garâib)de diyor ki, (Muhît) kitâbında, (Sağ elin şehâdet parmağı
ile işâret edileceğini imâm-ı Muhammed (rahmetullahi aleyh) (Üsûl)
kitâblarında
bildirmedi. Sonra gelen âlimler de, başka başka söyledi. İşâret edilmez
diyenler oldu, işâret edilir diyenler de oldu. İmâm-ı Muhammed, Üsûl
kitâblarından
başka kitâblarında, Peygamber (s.a.v) işâret ederdi
diyor ve İmâm-ı azam da (rahmetullahi aleyh)
bunu haber verdi buyuruyor.
İşâret etmek sünnetdir denildiği gibi, müstehabdır diyenler de vardır)
diyor. Fetâvâ-i garâibde bundan sonra diyor ki, doğrusu, işâret etmek
harâmdır.
(Fetâvâ-i Sirâciyye)de diyor ki, (Nemâzda eşhedü en lâ... derken,
şehâdet
parmağı ile işâret mekrûhdur. (Kübrâ) kitâbı da, böyle diyor. Âlimler
bunu
beğeniyor. Fetvâ da böyle verilmişdir. Çünki, nemâzda hareketsiz, vekarlı
olmak lâzımdır).
(Gıyâsiyye) fetvâ kitâbında, diyor ki, (Otururken şehâdet parmağı ile
işâret edilmez. Fetvâ böyledir. Muhtâr olan, beğenilen de budur).
Muhammed
Kuhistânî (rahmetullahi aleyh),
(Câmi'ürrümûz) kitâbında diyor
ki, (İşâret edilmez ve parmak bükülmez. Mezhebin üsûl bilgilerine göre
böyledir. Zâhidînin kitâbında da böyledir. Fetvâ da böyle verilmişdir.
(Mudmerât), (Velvâlciyye), (Hülâsa) ve dahâ başka kitâblarda da böyle
yazılıdır.
Büyüklerimiz, parmak ile işâret etmenin sünnet olduğunu da
bildirmekdedir).
Hazîne-tür-rivâyât kitâbında, (Tatârhâniyye) kitâbından alarak diyor
ki, (Teşehhüdde otururken, lâ ilâhe illallah derken, sağ el şehâdet
parmağı
ile işaret eder mi? İmâm-ı Muhammed bunu, üsûl haberlerinde bildirmedi.
Sonra gelenler, başka başka söyledi. Bir kısm âlimler, işâret edilmez
dedi.
(Kübrâ)da böyle yazıyor. Fetvâ da böyledir. Bir kısmı ise, işâret
edilir
dedi).
Görülüyor ki, işâret etmenin harâm olduğunu söyliyen âlimler vardır.
Mekrûh olduğunu bildiren fetvâlar mevcûddur. İşâret edilmez, üsûl
haberleri
böyledir diyenler çokdur. O hâlde, bizim gibi
mukallidlerin, hadîs-i şerîf
vardır diyerek, işâret etmeğe kalkışmamız ve böylece, birçok
müctehidlerin
fetvâları ile harâm veyâ mekrûh ve yasak olduğu bildirilen bir işi
yapmamız
doğru olmaz. Yasak olduğunu bildiren fetvâlar karşısında, hanefî
mezhebindeki
bir kimsenin, parmakla işâret etmesi, iki fikri gösterir:
1- İctihâd derecesinde, yüksek olan bu din âlimlerinin işâret
edileceğini
bildiren, meşhûr hadîslerden haberleri yok imiş demek olur.
2- Yâhud, hadîs-i şerîfleri işitmişler, fekat, bu hadîslere uymamışlar.
Kendi kafaları, düşünceleri ile hareket etmişler demek olur. Bu
fikrlerin
ikisi de, çok bozukdur. Böyle sanmak için, pek bayağı veyâ çok inâdcı
olmak
gerekdir: (Tergîb-üs-salât) kitâbındaki, (Eski âlimler, nemâzda şehâdet
parmağı ile işâret ederdi. Sonraları, şîîler, bu işde taşkınlık
yapdığından,
sonra gelen hanefî âlimleri, işâret etmeği, Ehl-i sünnete yasak etdi.
Böylece,
sünnîler, şîîlerden ayırd edilmiş oldu) sözü de, kıymetli kitâblardaki
haberlere uygun değildir. Çünki, âlimlerimizin (Zâhir üsûlü), işâret
etmemeği
ve parmağı bükmemeği bildiriyor. Yanî, eski âlimler işâret edilmez
buyurmuşdur.
O hâlde, bu işin şîîlikle bir ilgisi yokdur. İşâret edilmiyeceğini
bildiren
din büyüklerine karşı, edeb ve saygımızı takınarak, bize düşen söz
şöyle
olmalıdır: (Bu büyükler, işâret etmenin harâm ve mekrûh olacağına bir
delîl,
vesîka elde etmeselerdi, harâm veyâ mekrûh demezlerdi. İşâret etmenin
sünnet
ve müstehab olduğunu bildiren haberleri söyledikden sonra, (Böyle
demişler
ise de, doğrusu işâretin harâm olduğudur) buyurmazlardı. Demek ki, bu
din
büyükleri, işâretin sünnet ve müstehab olduğunu gösteren haberlerin
değil,
belki yasak olduğunu gösteren vesîkaların doğru olduğunu
anlamışlardır).
Sözün kısası, bizim gibi câhillerin, birkaç hadîs-i şerîf işitmemiz,
delîl
ve sened olamaz. Din büyüklerinin sözlerini red etmemize sebeb olamaz.
Eğer, (Biz şimdi, onların anladıklarının yanlış olduğunu gösteren
bilgileri
ele geçirmiş bulunuyoruz) denirse, bizim gibi mukallidlerin bilgisi,
bir
şeyin halâl veyâ harâm olmasına vesîka olamaz. Birşeyin halâl veyâ
harâm
olması için, müctehidin zan etmesi lâzımdır. Müctehidlerin sözlerini,
senedlerini
örümcek yuvasından dahâ çürük sanmak, büyük atılganlık olur. Kendi
bilgisini,
din büyüklerinin bilgilerinden üstün tutmak ve Hanefî mezhebinin (Üsûl
haberleri)ne bozuk, çürük demek ve âlimlerin, fetvâ vermek için
dayandıkları
kıymetli haberi hiçe saymak ve bu haberlere yanlış demek, dîn-i islâmda
büyük bir yara, gedik açmak olur. İslâmın büyük âlimleri, Resûlullahın
(s.a.v) parlak zemânına yakın oldukları için ve ilmleri,
sonra gelenlerin bilgilerinden katkat çok olduğu ve harâmdan,
günâhlardan
sakınmaları, Allahü teâlâdan korkmaları, son derece fazla olduğu için,
hadîs-i şerîfleri, bizim gibi, din bilgilerinden haberi olmıyan,
işitdiği
birkaç sözü ilm sanan, boş câhillerden, elbette dahâ iyi tanır ve
anlarlardı.
Doğrusunu, iğrisini, değişmiş olanını, değişdirilmemiş olanlarını,
bizden
dahâ iyi ayırd ederlerdi. Bu hadîs-i şerîflere uymamak lâzım olduğunu
bildirmelerinin,
elbette bir sebebi, dayandıkları kuvvetli vesîkaları mevcûddur. Bilgisi
ve görüşü onlardan az olan bizler, şu kadar anlıyoruz ki, işâretin ve
parmağı
bükmenin nasıl olacağını bildiren çeşidli hadîs-i şerîfler vardır ve
birbirlerine
uymamakdadırlar. Bu çeşidli haberlerin birbirlerine uymaması, işâretin
yapılması için, kesin birşey söylemeği güçleşdirmişdir. Bazı haberler,
parmakları yumruk hâline bükmeden işâret edileceğini, bazıları bükerek
edileceğini bildirmekdedir. İşâretin, parmakları bükerek yapılacağını
bildirenlerden
bir kısmı, parmaklar elliüç rakamı şeklinde, bazıları da yirmiüç
rakamı şeklinde büker diye bildirmekdedirler. Bazı haberler, sağ iki
küçük
parmağı kapayıp ve baş parmağı orta parmakla halka yapıp, şehâdet
parmağı
ile işâret edilir diyor. Bir habere göre, yalnız baş parmak, orta
parmağın
üzerine koyup işâret edilir. Başka bir haberde, sağ eli, sol el ve
bileği,
bilek üzerine ve kolu, kol üzerine koyup, işâret edileceği
bildiriliyor.
Bazı haberlerde, bütün parmakları kapatarak işâret olunması,
bazılarında
ise, şehâdet parmağı kımıldatılmadan işâret edilmesi buyurulmakdadır.
Bunlardan
başka, tehıyyâtda işâret olur diyip yeri kesin bildirilmemekde, bazı
haberlerde,
şehâdet kelimesi okunurken işâret olunur denilmekdedir. Bazı
rivâyetlerde
ise, otururken düâ zemânında, (Ey Kalbleri istediği gibi çeviren
Allahım!
Benim kalbimi, kendi dînin üzerinde bulundur!) denir ve bunu söylerken,
parmakla işâret olunur buyurulmuşdur.
Hanefî mezhebinin âlimleri, işâret için bildirilen hadîs-i şerîflerin çok ve başka başka olduğunu görünce, nemâz hakkındaki kesin ve açık emrlere uygun olmıyan, fazla bir hareketin yapılmamasını söylediler. Çünki nemâzda esâs, fazla hareketden sakınmak ve olgun bir şeklde bulunmakdır. Bundan başka, bütün âlimler, sözbirliği ile haber vermişdir ki, parmakları, gücü yetdiği kadar, kıbleye karşı bulundurmak sünnetdir. (Nemâzda, her uzvunu, gücün yetdiği kadar, kıbleye karşı bulundur!) hadîs-i şerîfi, bunu açıkça emr etmekdedir.
Eğer
sorulursa: (Hadîs-i şerîflerin, başka başka bildirilmesi,
ancak araları birleşdirilemediği zemân, işi güçleşdirir. Hâlbuki,
işâreti
bildiren hadîs-i şerîflerden müşterek bir emr çıkarılabilir. Çünki,
çeşidli
hadîs-i şerîfler, başka başka zemânlarda duyulup, haber verilmiş
olabilir).
Cevâb olarak deriz ki, haberlerin çoğunda (kâne=idi) kelimesi vardır
ki,
bu kelime mantıkdan başka ilmlerde (kül=hep) manâsınadır. Bunun için,
bu çeşidli haberler birleşdirilemez.
İmâm-ı azam Ebû Hanîfe, (Sözüme uymıyan hadîs-i şerîf öğrenirseniz,
benim sözümü bırakıp, hadîs-i şerîfe uyunuz!) buyurdu ise de, bu sözü,
kendi işitmemiş olduğu hadîs-i şerîfler içindir. İşitmemiş olduğum bir
hadîs-i şerîfe uymıyan sözümü bırakın demişdir. Hâlbuki, işâret
hakkındaki
hadîs-i şerîfler, böyle olmayıp, meşhûr olmuş, yayılmışdır. İmâm-ı azam
bunları, belki duymamışdır denilemez.
(Hanefî âlimleri arasında, işâret edilir diyenler, böyle fetvâ verenler
de vardır. Birbirine uymıyan fetvâlardan, herhangi birine uyulursa câiz
olmaz mı?) denirse:
Cevâb olarak deriz ki, fetvâların uymaması, (Câizdir, câiz
değildir
veyâ halâldir, harâmdır) şeklinde olduğu zemân, câiz değildir veyâ
harâmdır
diyen fetvâlara uymak esâsdır.
İbni Hümâm (rahmetullahi aleyh) diyor
ki, (Parmağı kaldırmak ve kaldırmamakda,
birbirine uymıyan hadîs-i şerîflerin çokluğu karşısında, nemâzda
hareketsiz
olmak lâzım geldiği için, biz parmak oynatmamağı bildiren hadîs-i
şerîflere
uymalıyız!) İbni Hümâma ne kadar şaşılsa azdır. Kitâbında, (Âlimlerden
birçoğu, işâret edilmez dedi ki, bu sözleri, hadîs-i şerîflere ve akla
uygun değildir!) diyerek, ictihâd derecesindeki büyük islâm âlimlerini
câhil ve ahmak yapmakdadır. Mezhebin zâhirine ve üsûl haberlerine göre,
ictihâd ve kıyâs, edille-i şerıyyenin dördüncüsüdür. İctihâda nasıl dil
uzatılabilir? Bu zât, birbirine uymıyan rivâyetlerin çokluğu
karşısında,
temiz sular kısmındaki, (Kulleteyn) hadîs-i şerîfinin de, hadîs-i daîf
olduğunu söylemekdedir.
Akllı, olgun oğlum Muhammed Saîd (kaddesallahü teâlâ sirrehül'azîz),
parmakla işâret üzerinde bir risâle yazmakdadır. Temâm olunca, bir
sûretini
inşâallah gönderirim.
Süâl: Sizin
yolunuzda çalışanlar her yerde çokdur. İçlerinden
birinin, arkadaşlarına başkanlık etmesini kimseye söyliyemedim. Bunun
için,
kendime güvenemedim. Sizin işâret buyurmanızı bekliyoruz. Uygun
gördüğünüzü
bildiriniz de, arkadaşlarının başına geçirelim diyorsunuz?
Cevâb: Bu iş, sizin uygun görmenize bırakılmışdır. İstihâreden
ve teveccühden sonra, siz emr ediniz! Size ve yanınızda olanlara selâm
ederim.