Bu mektûb,
mevlânâ Abdül-hayy için yazılmışdır.
Kur'ân-ı kerîmin birçok yerinde,
(Amâl-i sâliha) işliyenlerin Cennete
girecekleri bildirilmekdedir. Bunu açıklamakda ve şükr etmeği ve
nemâzın
esrârını bildirmekdedir:
Allahü
teâlâya hamd etdikden ve Peygamberimize (a.s) salevât getirdikden
sonra, seâdet-i ebediyyeye erişmenize düâ
ederim.
Allahü
teâlâ, birçok âyet-i kerîmede, amâl-i sâliha işliyen müminlerin,
Cennete gireceklerini bildiriyor. Bu (Amel-i sâlih)lerin neler
olduğunu,
çok zemândan beri araşdırıyordum. İyi işlerin hepsi mi, yoksa birkaçı
mı
diyordum. Eğer, iyi şeylerin hepsi olsa, bunları kimse yapamaz. Birkaçı
ise, acabâ hangi iyi işler isteniliyor? Nihâyet, Allahü teâlâ, lutf
ederek
şöyle bildirdi ki, (Amâl-i sâliha),
islâmın beş rüknü, direğidir. İslâmın
bu beş temelini, bir kimse hakkı ile, kusûrsuz yaparsa, Cehennemden
kurtulması
kuvvetle umulur. Çünki bunlar, aslında sâlih işler olup, insanı
günâhlardan
ve çirkin şeyleri yapmakdan korur. Nitekim, Ankebût sûresi, kırkbeşinci
âyetinde meâlen, (Kusûrsuz kılınan bir nemâz, insanı pis, çirkin işleri
işlemekden korur) buyuruldu. Bir insana, islâmın beş şartını yerine
getirmek
nasîb olursa, nimetlerin şükrünü yapmış olur. Şükrü yapınca, Cehennem
azâbından kurtulmuş olur. Çünki, Nisâ sûresi, yüzkırkaltıncı âyetinde
meâlen,
(Îmân eder ve şükr ederseniz, azâb yapmam) buyuruldu. O hâlde, islâmın
beş şartını yerine getirmeğe cân ve gönülden çalışmalıdır.
Bu beş arasında bedenle yapılacakların en
mühimmi, nemâzdır
ki, dînin
direğidir. Nemâzın edeblerinden bir edebi kaçırmıyarak kılmağa
gayret etmelidir.
Nemâz temâm kılınabildi ise, islâmın esâs ve büyük temeli kurulmuş
olur.
Cehennemden kurtaran sağlam ip yakalanmış olur. Allahü teâlâ,
hepimize doğru dürüst nemâz kılmak nasîb eylesin!
Nemâza dururken, (Allahü ekber) demek, (Allahü teâlânın, hiçbir mahlûkun ibâdetine muhtâc olmadığını, her bakımdan hiçbirşeye ihtiyâcı olmadığını, insanların nemâzlarının, Ona fâidesi olmıyacağını) bildirmekdedir. Nemâz içindeki tekbîrler ise, (Allahü teâlâya karşı yakışır bir ibâdet yapmağa liyâkat ve gücümüz olmadığını) gösterir. Rükü'deki tesbîhlerde de, bu manâ bulunduğu için, rükü'den sonra, tekbîr emr olunmadı. Hâlbuki, secde tesbîhlerinden sonra emr olundu. Çünki, secde tevâdu ve aşağılığın en ziyâdesi ve zıllet ve küçüklüğün son derecesi olduğundan, bunu yapınca, hakkı ile, tâm ibâdet etmiş sanılır. Bu düşünceden korunmak için secdelerde yatıp kalkarken, tekbîr söylemek sünnet olduğu gibi, secde tesbîhlerinde a'lâ demek emr olundu. Nemâz, müminin mirâcı olduğu için, nemâzın sonunda, Peygamber efendimizin (a.s) mirâc gecesinde söylemekle şereflendiği kelimeleri okumak emr olundu. O hâlde, nemâz kılan bir kimse, nemâzı kendine mirâc yapmalı. Allahü teâlâya yakınlığının nihâyetini nemâzda aramalıdır.
Peygamberimiz (a.s) buyurdu ki, (İnsanın, Rabbine en yakın olduğu zemân, nemâz kıldığı zemândır). Nemâz kılan bir kimse, Rabbi ile konuşmakda, Ona yalvarmakda ve Onun büyüklüğünü ve Ondan başka herşeyin hiç olduğunu görmekdedir. Bunun için, nemâzda korku, dehşet, ürkmek hâsıl olacağından, tesellî ve râhat bulması için, nemâzın sonunda, iki defa selâm vermesi emr buyuruldu. Peygamberimiz (a.s) bir hadîs-i şerîfde, (Farz nemâzdan sonra 33 tesbîh, 33 tahmîd, 33 tekbîr ve bir de tehlîl) emr etmişdir. Bunun sebebi, bu fakîrin anladığına göre, nemâzdaki kusûrlar (Tesbîh) ile örtülür. Lâyık olan, tâm ibâdet yapılamadığı bildirilir. (Tahmîd) ile, nemâz kılmakla şereflenmenin Onun yardımı ve erişdirmesi ile olduğu bilinerek, bu büyük nimete şükr, hamd edilir. (Tekbîr) ederek de, Ondan başka ibâdete lâyık kimse olmadığı bildirilir.
Nemâz,şartlarına ve edeblerine uygun olarak kılınır ve yapılan kusûrlar da böylece örtülüp, nemâzı nasîb etdiğine de şükr edip ve ibâdete, başka hiç kimsenin hakkı olmadığı, kalbinden temiz ve hâlis olarak, kelime-i tevhîd ile bildirilince, bu nemâz, kabûl olunabilir. Bu kimse, nemâz kılanlardan ve kurtuluculardan olur. Yâ Rabbî! Peygamberlerinin en üstünü hurmeti için (a.s) bizleri nemâz kılan ve kurtulan, mesûd kullarından eyle! Âmîn.
Azıcık
müslimânlığı et merak,
Din büyüklerinin sözüne bir bak!
Okusan, anlarsın sen de, o zemân,
Ne diyor Muhammed aleyhisselâm?