Bu mektûb,
mevlânâ Emânüllaha yazılmışdır.
Peygamberliğin yakînliği ve vilâyetin
yakînliği ve Peygamberliğin yakînliğine
ulaşdıran yolları bildirmekdedir:
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Allahü teâlâya hamd olsun! Onun sevgili Peygamberi
Muhammed aleyhisselâma salât ve selâm olsun!
Oğlum
mevlânâ Emânullah!
Nübüvvet, Allahü teâlâya yakînlik demekdir. Bu yakînlikde, arada hiç zıl bulunmaz. Yükselirken, hep Hak teâlâya karşıdır. İnişinde, mahlûklara karşıdır. Böyle kurb, Peygamberler içindir (a.s) Bu makâm yalnız bu büyüklere mahsûsdur (aleyhimüssalevâtü velberekât). Bu makâmın sonuncusu, insanların en üstünü olan Muhammed aleyhisselâmdır. Hazret-i Îsâ (a.s), gökden yer yüzüne indikden sonra, Peygamberlerin sonuncusunun dînine uyacakdır. Böyle olmakla berâber, uyanlar ve hizmetciler, sâhiblerinin nimetlerine, artıklarına kavuşurlar. Bunun için, Peygamberlere (a.s) uyanların üstünleri, Peygamberlerinin yakînliğinden de pay alır. Bu makâmın bilgilerinden, marifetlerinden ve kemâllerinden bir mîrâsa kavuşurlar.
Fârisî
mısra tercemesi:
Bir kulunu, herkesin işine sebeb kılar.
Peygamberlerin (a.s) sonuncusunun izinde gidenlere, Ona uydukları için, Peygamberlik kemâllerinin verilmesi, Onun son Peygamber olmasını lekelemez (a.s). Bunu iyi anlamalıdır.
Oğlum iyi anla! Allahü teâlâ seni mesûd eylesin! İnsanı Peygamberlik kemâllerine kavuşduran yollar iki ana caddedir: Birinci yol, vilâyet makâmının kemâllerini birer birer geçiren caddedir. Bu yolda, zıller tecellî eder. Sekr marifetlerinden, vilâyet makâmına uygun olanlar hâsıl olur. Bu kemâlleri geçdikden ve bu tecellîler hâsıl oldukdan sonra, Peygamberlik kemâllerine sıra gelir. Bu makâmda asla kavuşulur. Zıllere bakmak günâh sayılır. İkinci yolda, böyle vilâyet kemâlleri hâsıl olmaksızın, doğruca Peygamberlik kemâllerine kavuşulur. Bu ikinci yol, ana caddedir. Çabuk kavuşdurur. Peygamberlik kemâllerine kavuşan bir ârif, bu yolda, Allahü teâlânın dilediği kadar ilerler. Peygamberler (a.s) ve bunların Eshâbı da, bu büyüklere uydukları için böyle ilerlerler.
Birinci yol çok uzakdır. Geç kavuşdurur. Kavuşdurması da gücdür. Evliyâdan birçoğu, (Vilâyet makâmı)nda, inmek şerefine kavuşdukları zemân, iniş makâmlarında olan kemâlleri, (Nübüvvet kemâlleri) sanmışlardır. Mahlûklara karşı bulunmağı, onları çağırmak makâmı olduğu için, Peygamberlik makâmının incelikleri anlamışlardır. Bu anlayışları, doğru değildir. Bu inişleri, çıkışları gibi, vilâyet yolculuğudur. Vilâyet makâmının üstünde, başka bir urûc ve nüzûl vardır ki, (Peygamberlik yolu)dur. Bunların, mahlûklara karşı olması, Peygamberlikde, mahlûklara karşı olmak gibi değildir. Bu çağırmaları, Peygamberlikde olan davetden başkadır. Ne yapsınlar? Vilâyet kemâllerinden dışarı çıkamamışlar. Peygamberlik kemâllerinin ne olduğunu anlıyamamışlar. Vilâyetin yarısı olan yükselişi, vilâyetin hepsi sanmışlar. İkinci yarısı olan nüzûlü, Nübüvvet makâmı anlamışlar.
Fârisî
beyt tercemesi:
Taş içindeki böcek sanır.
Yer ve gökler, hep orasıdır.
Bir sâlikin yalnız birinci yoldan kavuşması ve vilâyetle nübüvvetin kemâllerini birlikde elde etmesi ve bu iki makâmın kemâllerini birbirinden ayırması ve herbirinin urûcunu ve nüzûlünü ayrı ayrı yapması ve nübüvvetin vilâyetden dahâ üstün olduğunu anlaması hâsıl olabilir. İkinci yoldan kavuşanlar için, vilâyet makâmının kemâlleri, ayrı ayrı hâsıl olmaz ise de, vilâyetin özü, toplu olarak, çok iyi olarak ele geçer. Hattâ, vilâyet sâhibleri, vilâyetin kabuğuna varmışlardır. O ise, vilâyetin özüne varmışdır. Evet, vilâyet sâhiblerine hâsıl olan sekr bilgileri ve zıl tecellîleri, onda çok az bulunur. Fekat bu ayrılık, vilâyet sâhiblerinin dahâ üstün olduklarını göstermez. Hattâ, ikinci yoldan kavuşmuş olan ârif, bu bilgileri ve görünenleri aşağılık bilir. Bunlara bakmakdan utanır. Belki onları, günâh ve edebsizlik bilir. Çünki asla kavuşmuş olan, bu aslın zıllerinden, görüntülerinden kaçınır. Onlara bakmakdan sıkılır. Zıllere tutulmak, asla kavuşamamakdır. Asla kavuşdukdan sonra, zıl görünmez olur. Zılle bakmak edebsizlik olur.
Yavrum!
Peygamberlik kemâlleri, ancak Allahü teâlânın ihsânı ile hâsıl
olur. Çalışmakla, uğraşmakla, bu büyük nimet ele geçemez. Hangi
çalışmak,
bu büyük nimeti ele geçirebilir? Hangi riyâzetler ve mücâhedeler bu
yüksek
nimete kavuşdurabilir? Vilâyet kemâlleri böyle değildir. Bunların
başlangıcı
elde edilebilir. Riyâzet ve mücâhede ile hâsıl olabilir. Pekaz kimseyi,
çalışmadan, uğraşmadan da, vilâyet nimetine kavuşdurabilirler. Vilâyet,
Fenâ ve Bekâ demekdir. Fenâ ve Bekâ da, Allahü teâlânın ihsânıdır.
Çalışarak,
başlangıcları elde edildikden sonra, Allahü teâlâ, dilediğini, Fenâ ve
Bekâ nimetini ihsân ederek şereflendirir. O Serverin (a.s)
Peygamber olduğu bildirilmeden önce ve ondan
sonra mücâhedeler yapması, bu nimete kavuşmak için değildi. Başka
fâideler
içindi. Hesâbın az olması, insanlıkla yapılan yanlışlıkların
giderilmesi,
derecelerin yükselmesi, yimesi, içmesi olmıyan melekle konuşmakda edebi
gözetmesi, Peygamberlik makâmında lâzım olan hârikaların, mucizelerin
çok olması gibi incelikler içindi. Peygamberler (a.s)
bu nimete, aracısız, geçidsiz olarak kavuşdu. Peygamberlerin (a.s)
Eshâbı onlara uydukları için, vâris oldular. Peygamberlerinin (a.s)
aracılığı ile bu nimetle şereflendiler.
Peygamberlerden ve Eshâbından sonra çok
az kimse, bu nimetle şereflenmişdir. Başkasına da uymakla, vâris
olmakla
bu nimeti ihsân etmeleri câizdir.
Fârisî
beyt tercemesi:
Rûh-ul-kudsün feyzleri gelirse yine,
Îsânın yapdığını, yapar herkes de.
Bu nimetin, Tâbi'înin büyüklerine de ışık salmış olduğunu sanırım. Tebe'ı tâbi'înin büyüklerine de gölgesi düşmüş olduğunu umarım. Onlardan sonra, örtünmeğe başladı. Resûlullahın bisetinden bin sene geçdikden sonra (a.s), Peygamberlerin sonuncusuna uymak ve Ona vâris olmakla, bu nimet, yine meydâna çıkdı. Sonra gelenleri, önce gelenlere benzetdi.
Fârisî
beyt tercemesi:
Dilenci evine gelirse sultân,
ey hoca, sen bu işe şaşma hemân!
Doğru yolda olanlara ve Muhammed Mustafânın izinde gidenlere selâm olsun (a.s)!