Bu mektûb,
Hân-ı Hânâna yazılmışdır.
Peygamberlere vâris olan âlimlerin
kimler olduğu ve gizli bilgilerin
neler olduğu bildirilmekdedir:
Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçdiği kullarına selâm olsun! Buradaki fakîrlerin hâli hamd etmeğe lâyıkdır. Sizin de selâmetde, âfiyetde ve doğru yolda olmanıza düâ ederim. Konumuz, ilmde vâris olmak olduğundan, vaktin izn verdiği kadar, birkaç kelime dahâ yazıyorum. Hadîs-i şerîfde, (Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir) buyuruldu.
Peygamberlerin
(aleyhimüssalevâtü vetteslîmât) bırakdığı ilm iki dürlüdür:
1. Ahkâm bilgileri,
2. Esrâr bilgileri.
Bir âlimin vâris olması için, bu ilmlerin ikisinden de pay alması
lâzımdır.
Yalnız birisinden pay alan kimse vâris olamaz. Çünki vâris, bırakılan
malın
herbirinden pay alır. Bir kısmından alıp, başka parçalardan almaması
olamaz.
Belli bir kısmdan payı olana vâris denilmez. Buna alacaklı denir.
Alacaklı
olan, yalnız hakkı olan maldan alır. Peygamberimiz
(s.a.v)başka bir hadîsde, (Ümmetimin âlimleri,
İsrâîl oğullarının Peygamberleri
gibidir) buyurdu. Burada bildirilen âlimler de, vâris olan
âlimlerdir.
Alacaklı gibi olanlar değildir. Alacaklı olanlar, kalan malın yalnız
bir
kısmından alırlar. Çünki vâris çok yakın olduğu için ve şâhidi olduğu
için
malı bırakan kimse gibidir. Alacaklı olan ise, böyle değildir. İşte
vâris
olmıyan, âlim olamaz. Buna belki belli birşeyin âlimidir denilebilir.
Meselâ,
fıkh âlimidir denir. (Âlim), vâris olana denir ki, her iki ilmden de
nasîbi
vardır. İlm-i esrâr deyince, çok kimse, tevhîd-i vücûdî, [herşeyde, bir
olan varlığı görmek, bir olanda herşeyi görmek gibi] bilgileri sanır.
(İhâta,
sereyân, kurb, maıyyet gibi, hâl sâhibi sâliklerin anladıkları şeyleri
bilmekdir) der. Hâşâ! Böyle değildir. Bu bilgiler, esrâr bilgileri
değildir.
Bunlar, Peygamberlik makâmına yakışacak bilgiler değildir. Çünki bu
bilgiler,
tarîkat serhoşluğu, hâllerin kapladığı zemân hâsıl olur. Bunlar, ayık,
şüûrlu olanların bilgileri değildirler. Peygamberlerin bilgileri ise,
hem ahkâm bilgileri, hem esrâr bilgileri, hepsi ayık, şüûrlu
bilgilerdir.
Hiçbirine, dalgınlık bilgileri hiç karışık değildir. Dalgınlık
bilgileri,
vilâyet derecelerine uygundurlar. Çünki Velîler, sekr, dalgın hâlde
olurlar.
Bu bilgiler, olsa olsa, vilâyetin esrârı olurlar. Nübüvvetin esrârı
değildirler.
Her ne kadar Peygamberlerin de vilâyetleri varsa da, vilâyete bağlı
olan
şeyler, bu büyüklerde küçük kalmakda, Peygamberliğe bağlı şeyler
yanında
yok gibi olmakdadır.
Fârisî
beyt tercemesi:
Güneş doğar, aydınlanır memleket,
sabâh yıldızı görünemez elbet.
Kitâblarımda, mektûblarımda açıkladım. Yine bildiriyorum ki, Peygamberlik derecelerinin üstünlüğü büyük bir deniz gibidir. Evliyâlık dereceleri, bu denizin yanında bir damla gibi kalır. Fekat, ne yapayım ki, Peygamberliğin derecelerine yetişemiyen çok kimse, (Vilâyet nübüvvetden dahâ yüksekdir) dedi. Birçoğu da, bu sözü çevirerek, (Peygamberlerin vilâyeti, kendi nübüvvetinden dahâ üstündür) dedi. Bunların hepsi de, Peygamberliğin ne olduğunu anlıyamamışlardır. Anlamadan konuşmuşlardır. Sekr,sahv, yanî uyanıklıkdan üstün görenleri de böyledir. Sahvın ne olduğunu bilmiş olsalardı, sahvın yanında sekri dillerine bile almazlardı.
Fârisî
mısra tercemesi:
Toprak nerede, temiz âlem nerede?
Bunlar yüksek insanların sahvını, câhillerin sahvları gibi sanmış olacaklar ki, sekri sahvdan üstün tutmuşlar. Keşki, câhillerin sekrini de, yükseklerin sekri gibi bilselerdi de, öyle söylemeselerdi. Çünki aklı olan herkes bilir ki, sahv, sekrden, yanî ayıklık serhoşlukdan elbette iyidir. Câhillerin sahvları da böyledir. Büyüklerin sahvları da böyledir. Evliyâlığı Peygamberlikden ve sekri sahvdan üstün tutmak, kâfirliği, müslimânlıkdan üstün tutmağa ve bilgisizliği ilmden dahâ üstün tutmağa benzer. Çünki küfr ve cehl, evliyâlığa benzer. İslâm ve marifet ise, Peygamberlikde olur. Hallâc-ı Mensûr (kaddesallahü teâlâ sirrehül'azîz) diyor ki,
Arabî beyt
tercemesi:
Allahın dînine inanmıyorum, küfr lâzımdır,
müslimânlar beğenmeseler de, bence böyledir!
Muhammed (s.a.v) küfrden sakınmış, Allahü teâlâya sığınmışdır. İsrâ sûresinin seksendördüncü âyetinde meâlen, (Onlara de ki, herkes, yaradılışında bulunanı yapar!) buyuruldu. İslâmiyyetde, islâm küfrden iyi olduğu gibi, hakîkatde de, islâmın küfrden iyi olduğunu bilmek lâzımdır. Çünki islâmiyyet, hakîkatin sûretidir.
Süâl:
Evliyâlığın (Cem) denilen derecelerinde, küfr, cehl ve
sekr bulunduğu gibi, dahâ üstündeki (Fark) denilen derecelerinde,
islâm,
sahv ve marifet vardır. Böyle olunca, küfr, sekr ve cehl, vilâyet
derecelerinde
bulunur demek nasıl olur?
Cevâb: Fark derecelerinde bulunan sahv ve benzerleri, cem
derecelerindeki
koyu sekre göre olan sahvdır. Oradaki sahv, sekr ile karışıkdır.
Oradaki
islâm da, küfr ile karışıkdır. Marifet de, cehl ile bulanmışdır. Eğer
yazılabilseydi, fark derecelerindeki hâlleri, marifetleri uzun uzadıya
bildirir, o mertebede sekr ve benzerlerinin karışmış olduklarını
açıklardım.
Zekî olanlar, böyle olduğunu, düşünerek de anlıyabilirler. Şaşılır,
doğrusu
çok şaşılır! Şu kadar bilmek lâzımdır ki, Peygamberler
(aleyhimüssalevâtü
vetteslîmât) bütün o büyüklüklerini ve üstünlüklerini, Peygamberlik
yolunda
buldular. Vilâyet yolunda değil! Evliyâlık, Peygamberliğin
hizmetcisinden
başka birşey değildir. Evliyâlık, Peygamberlikden üstün olsaydı,
meleklerin
yüksek olanlarında Evliyâlık, başka vilâyetlerden üstün olduğu için,
Peygamberlerden (aleyhimüssalevâtü vetteslîmât) dahâ yüksek olurlardı.
Evliyâlığı Peygamberlikden dahâ üstün bilenlerden birçoğu, meleklerin
yükseklerindeki vilâyetin, Peygamberlerdeki vilâyetden dahâ üstün
olduğunu
görerek, (Meleklerin yüksekleri, Peygamberlerden dahâ üstündür)
dediler.
Böylece Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğunlukla
bildirdikleri yoldan ayrıldılar. Bu yanlışlıkları, hep Peygamberliği
anlıyamamakdandır.
Peygamberlik zemânı uzaklaşdığı için, şimdi herkes Peygamberlik
derecelerini,
Evliyâlık derecelerinden aşağı sanıyorlar. Bunun için, bunun üzerinde
sözü
uzatdım. İşin içyüzünü biraz aydınlatmış oldum. Yâ Rabbî! Günâhlarımızı
afv eyle. Ayaklarımızı doğru yolda bulundur! Kâfirlere karşı savaşırken
bize yardımcı ol! Âmîn. Kıymetli kardeşim meyân şeyh Dâvüd, yanınıza
geliyordu.
Bu yazılara sebeb oldu. Vesselâm.