Bu mektûb,
mîr Muhammed Numâna (kuddise sirruh) yazılmışdır.
Yüksek sesle zikrin bidat olması
sebebi açıklanmakdadır:
Allahü
teâlâya hamd ederiz. Onun sevgili Peygamberine (s.a.v)
ve Âline ve Eshâbına salât ve selâm ederiz! Birinci mektûb,
her ne kadar sıkıntılı idi ise de, ikincisi yumuşak ve uygun yazılmış
idi
ve çalışdığınızı bildiriyordu.
Sevgili
Kardeşim!
Mîr Sadeddîn yola çıkarken mektûb istedi. O günlerde,
gönlümde darlık vardı. Aklım başımda değildi. Birşey yazamadım. Mevlânâ
yâr Muhammed Cedîde, yazmasını söylemişdim. Aklım başımda olmadığı o
zemânda,
eğer uygunsuz bir kelime yazılmış ise, kusûra bakmayınız. Bununla
berâber,
az birşey sizi incitmemelidir. İşinizi karışdırmamalıdır. Allahü teâlâ
göstermesin aramızda hiçbir kırıklık yokdur. Kırılmış, üzülmüş olarak
birşey
yazılmış değildir. Nasîhat olarak bir şey yazılmış ise, sevinmek lâzım
gelir. İkinci mektûbunuza çok sevindik. Her işde ateşli olmalıdır.
Soğukluk
ve gevşeklik düşmanlara olsun!
Süâl:
Husûl ile vüsûl arasındaki fark nedir?
Cevâb: Kardeşim! Husûlde uzaklık vardır. Vüsûl ise çok gücdür. Ankâ kuşunu, kendimize göre bir şekl vererek düşünürsek, hâfızamızda Ankâ hâsıl oldu denebilir. Fekat, Ankâya vâsıl olunmamışdır. Çünki birşeyin zılli, yanî ikinci bir mertebede görünmesi, hâsıl olmasına mâni olmaz. Fekat, vâsıl olmak için, zılden kurtulmak lâzımdır.
Süâl:
Peygamberlerin (a.s) mebde-i
teayyünleri olan ismler, Evliyânın da, mebde-i teayyünleri midirler?
Böyle ise, aralarındaki fark nedir?
Cevâb: Peygamberlerin (aleyhimüssalevâtü vetteslîmât), mebde-i
teayyünleri, Allahü teâlânın ismlerinin bütünüdür. Evliyânın mebde-i
teayyünleri
ise, bu ismlerin parçalarıdır. Bu parçalar, o bütünlerin altındadır.
Parçalarıdır
demek, yalnız bir bakımdan düşünülmekdedir demekdir. Meselâ, bütün
irâde
ile, yalnız birşeyi irâde gibidir. Evliyâ
Peygamberlere (a.s) uymakla yükselebildikleri
için, o bir bakımı, ortadan kaldırarak, bütüne kavuşabilirler. Bu
ayrılığı,
birkaç mektûbumda açıklamışdım. Düşününce hâtırlarsınız.
Süâl:
Yüksek sesle zikr bidat olduğu için yasak ediliyor. Hâlbuki,
böyle zikr etmek tatlı oluyor. İnsan bırakmak istemiyor. Cübbe, kuşak,
don ve pantalon ve birçok başka şeyler de, Resûlullahın (s.a.v)
zemânında yokdu. Onları niçin yasak etmiyorlar?
Cevâb:
Yavrum! Resûlullahın (s.a.v) kullandığı
şeyler, yapdığı işler, iki türlü idi: Biri ibâdet olarak yapdığı işler
idi. İkincisi, âdet olarak yapdıkları idi. İbâdet olarak yapdığı
işlerin
tersi, (Bidat) olur. Böyle uygunsuz işleri yasak ederiz. Bunlar, dinde
reform, değişiklik olur ki, buna hiç izn yokdur. Bir şehrin, bulunduğu
memleketin âdetine uyarak yapdığı işlerin tersine, bu işlerin aksine
olan
şeyler bidat olmaz. Bunları yasak etmeyiz. Böyle işlerin dinle ilgisi
yokdur. Âdet olunca yapılır, âdet olmazsa yapılmazlar. Din ve ibâdet
olarak
yapılmazlar. Çünki, her memleketin âdetleri başkadır. Birbirlerine
uymaz.
Bir memleketin âdetleri bile, zemânla değişir. Böyle olmakla berâber,
âdetlerde
de sünnete uymak fâideli olur. Seâdetlere yol açar. Allahü teâlâ bizi
ve sizi, Peygamberlerin efendisinin yolunda bulundursun (s.a.v).
Vesselâm.