Bu mektûb,
Emkenegî hazretlerinin oğlu hâce Ebül-Kâsıma yazılmışdır (kaddesallahü
esrârehümel'azîz).
Bu yolun büyüklerinden, ismleri
şaşırılan birkaçı üzerinde bilgi istemekdedir:
Saygı
değer efendim! Yüksek hocamız Muhammed Bâkî (aleyhirrahme)
hazretlerinden
öğrendiğimize göre, hâce-i Ahrâr hazretleri ile, mevlânâ hâce Emkenegî
(kaddesallahü esrârehümel'azîz)hazretleri
arasında bulunan pîrlerimiz
iki idi. Bu iki büyükden biri, Mevlânâ hazretlerinin yüksek babası
Mevlânâ
Dervîş Muhammeddir. İkincisi, Mevlânâ Dervîş Muhammedin dayısı Mevlânâ
Muhammed Zâhiddir (kaddesallahü esrârehümel'azîz).
Geçenlerde, meşîhatden
hâce Muhammed Mahmûd buraya geldi. İlk görüşmemizde, Mevlânâ
hazretlerinden
söz açdı. Mevlânâ kimseden izn almamışdır. Bunun için, önceleri talebe
kabûl etmezdi. Ölümüne yakın, şeyhlik yapmağa başladı, dedi. Kendisi
çok
yüksek idi. Cevâb olarak: Mâverâ-ün-nehr âlimlerinin hepsi, onun
üstünlüğünü
söylemekdedir. Böyle bir kimsenin, izn almadan talebe yetişdirmeğe
kalkışması
nasıl düşünülebilir? Böyle yapmak, hıyânet olur. Hiçbir müslimânın
böyle
yapacağı düşünülemez. Nerde kaldı ki, din büyükleri için düşünülsün,
denildi.
Buna karşılık, hâce Hâvend Mahmûd dedi ki: Birgün, Mevlânâ hâce Kelân
Dehbîdî
yanıma gelmişdi. Hâce karpuz yiyordu. Mevlânâ da istedi. Hâce, (Sizin
karpuzunuz
temâmdır) dedi. Mevlânâ da, (Karpuzumuzun temâm olduğuna siz şâhid olur
musunuz?) dedi. (Evet, karpuzunuzun temâm olduğuna şâhid olurum) dedi.
Mevlânâ, o zemândan beri, talebe yetişdirmeğe başladı, dedi. Hâce
Hâvendin
bu sözü de yerinde görülmiyor. Yalnız bu kadarcık sözle, Mevlânânın
talebe
yetişdirmeğe başlaması ve şeyhlik yapması, onun büyüklüğüne yakışık
olmuyor.
Hâce Hâvend Mahmûd, dahâ sonra, Hâce-i Ahrâr hazretleri ile, Mevlânâ
hazretleri
arasında bulunduğu söylenen iki büyük kimsenin ismleri de yanlışdır
dedi
ve başka iki ism söyledi. Sonra, Mevlânâ Dervîş Muhammedin kendi
dayısına
bir bağlılığı yokdur. Bir başkasına bağlı idi dedi. Bu sözlere çok
şaşdık.
Bunun için, başınızı ağrıtıyoruz ki, bu iki büyüğün ismlerini,
senedleri
ile yazınız ki, kimsenin şöyle böyle demeğe yüzü kalmasın. İznli
olduğunu
yazmanıza lüzûm görmiyoruz. Onun büyüklüğü, en açık şâhiddir. Bununla
berâber
eğer yazarsanız, söz atanların dilleri kökünden kesilmiş olur. Hâce
Hâvend
Mahmûdun, bu uygunsuz sözleri neden söylediği anlaşılamadı. Belki, bu
fakîrleri
küçük düşürmek istemişdir. Çünki üstâdı beğenmemek, onun talebesini
hiçe
saymak olur. Bu zevâllıları aşağılamak için çok şeyler bulabilirdi.
Bunu
yapabilmek için, din büyüklerine leke sürmesine ne lüzûm vardı? Yok,
başka
şeyler düşünerek, büyüklerin kendilerini gözden düşürmek istedi ise, bu
dahâ çirkindir. Az bir anlayışı olan, bu çirkinliği hemen sezer. Yâ
Rabbî!
Doğru yolu gösterdikden sonra, sen bizi sapıtmakdan koru! Rahmet
hazînelerinden
bizlere ihsân eyle! Sen, büyük ihsânlar sâhibisin. Peygamberlerin
efendisi
hurmetine (aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât), bu düâmızı kabûl
eyle! Doğru yolda bulunanlara selâm olsun!