Bu mektûb,
hâfız Behâeddîn-i Serhendîye yazılmışdır.
Allahü teâlânın feyz ve nimetleri, her ân, herkese gelmekdedir. Bunları almak ve alamamak arasındaki ayrılık insanlarda olduğu bildirilmekdedir:
Allahü teâlâ hepimizi, islâmiyyet yolunda bulundursun! Allahü teâlânın feyzleri, nimetleri, ihsânları, yanî iyilikleri, her ân, insanların iyisine, kötüsüne herkese gelmekdedir. Herkese mal, evlâd, rızk, hidâyet, irşâd ve selâmet ve dahâ her iyiliği fark gözetmeksizin göndermekdedir.
Fark, bunları kabûlde, alabilmekde ve bazılarını da alamamak sûretiyle, insanlardadır.
Nitekim güneş, hem çamaşır yıkayan adama, hem de çamaşırlara, aynı şeklde, parlamakda iken, adamın yüzünü yakıp karartır, çamaşırlarını ise beyâzlatır.
İnsanların,
Allahü teâlâdan gelen nimetlere nâil olmamaları, Ondan
yüz çevirdikleri içindir. Yüz çeviren, elbette birşey alamaz. Ağzı
kapalı
bir kap, Nisân yağmuruna elbette kavuşamaz. Evet, yüz çeviren birçok
kimsenin,
nimetler içinde yaşadığı görülüp, mahrûm kalmadıkları zan olunuyor ise
de, bunlarda nimet olarak görülenler, hakîkatde azâb ve felâket
tohumlarıdır.
Mekr-i ilâhî ile, istidrâc olarak, yanî Allahü teâlânın aldatarak,
nimet
şeklinde gösterdiği musîbetlerdir. O kimseleri harâb etmek için ve dahâ
ziyâde azıp, sapıtmaları içindir. Nitekim, Müminûn sûresinin
ellialtıncı
âyetinde meâlen, (Kâfirler, mal ve çok
evlâd gibi dünyâlıkları verdiğimiz
için, kendilerine iyilik mi ediyoruz, yardım mı ediyoruz sanıyor.
Peygamberime inanmadıkları ve dîn-i islâmı beğenmedikleri
için, onlara mükâfat mı ediyoruz, diyorlar? Hayır, öyle değildir.
Aldanıyorlar.
Bunların nimet olmayıp, musîbet olduğunu anlamıyorlar)
buyurulmuşdur.
O hâlde, Hak teâlâdan yüz çevirenlere verilen dünyâlıklar, hep
harâblıkdır,
felâketdir. Allahü teâlâ, bizleri, böyle olmakdan korusun!
Vesselâm.