Bu mektûb,
Efganistânlı hâcı Hıdıra yazılmışdır.
Nemâz kılmak şerefinin yüksekliğini
bildirmekdedir ki, bunu nihâyete
yetişen büyükler anlayabilir
Kıymetli
mektûbunuz geldi. İçindekiler anlaşıldı. İbâdetlerden zevk
duymak ve bunların yapılması güç gelmemek, Allahü teâlânın en büyük
nimetlerindendir.
Hele nemâzın tadını duymak, nihâyete yetişmiyenlere nasîb olmaz. Hele
farz
nemâzların tadını almak, ancak onlara mahsûsdur. Çünki, nihâyete
yaklaşanlara,
nâfile nemâzların tadını tatdırırlar. Nihâyetde ise, yalnız farz
nemâzların
tadı duyulur. Nâfile
nemâzlar, zevksiz olup, farzların kılınması büyük
kâr, kazanc bilinir.
Fârisî
mısra tercemesi:
Bu iş, büyük nimetdir.
Acabâ kime verirler?
Nemâzların hepsinde hâsıl olan lezzetden, nefse bir pay yokdur. İnsan bu tadı duyarken, nefsi inlemekde, feryâd etmekdedir. Yâ Rabbî! Bu, ne büyük bir rütbedir!
Arabî
mısra tercemesi:
Nimete kavuşanlara âfiyet olsun!
Bizim
gibi, rûhları hasta olanların, bu sözleri duyması da, büyük bir
nimetdir ve hakîkî seâdetdir.
Fârisî
mısra tercemesi:
Bâri kalbimize bir tesellî olsun.
İyi biliniz ki, dünyâda nemâzın rütbesi, derecesi, âhıretde, Allahü teâlâyı görmenin yüksekliği gibidir. Dünyâda insanın Allahü teâlâya en yakın bulunduğu zemân, nemâz kıldığı zemândır. Âhıretde en yakın olduğu da (Rüyet), yanî Allahü teâlâyı gördüğü zemândır. Dünyâdaki bütün ibâdetler, insanı nemâz kılabilecek bir hâle getirmek içindir. Asl maksad, nemâz kılmakdır. Seâdet-i ebediyyeye ve sonsuz nimetlere kavuşmanızı dilerim.
İnsan
beşer, durmaz şaşar,
Eyler hatâ, üçer beşer.
Düz ovada yürür iken,
Ayağı sürter, düşer!