|
|
HAC Hac, sözlükte saygıdeğer makamlara isteyerek ziyarette bulunmak demektir. Dindeki anlamı ise ihrama girerek belli günde Arafatta bulunmak ve Kâbe'yi usûlüne uygun olarak ziyaret etmektir. Zamanında ve usûlüne uygun olarak Kâbe'yi ziyaret eden kimseye 'Hacı' denir. Çoğulu Hüccac'tır. Hac yapmak, namaz kılmak ve oruç tutmak gibi farzdır, yani Allah'ın emridir. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulmuştur: "Yoluna güç yetirenlerin o evi (Kâbe'yi) ziyaret etmeleri Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkar ederse bilmelidir ki Allah bütün insanlardan müstağnidir." (1) Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: |
![]() |
"İslâm
beş
temel üzerine kurulmuştur:
Allah'tan başka tanrı olmadığına, Muhammed (s.a.s.)'in Allah'ın
Peygamberi
olduğuna şahitlik etmek, namazı kılmak, zekâtı vermek, haccetmek
ve Ramazan orucunu tutmaktır."(2)
Hac, Peygamberimizin Mekke'den Medine'ye
hicret etmesinden 9 yıl sonra farz kılınmıştır. Bu yıl Peygamberimiz
Hz.
Ebu Bekir'i 'Hac Emiri' tayin etmiş, kendileri de bir yıl sonra
yani
hicretin onuncu yılı da haccetmişlerdir. Bu, Peygamberimizin ilk
haccı olduğu gibi buna "Veda Haccı" denir. Çünkü Peygamberimiz bundan
sonra
-vefat ettikleri için- haccetmemiştir.
Haccın diğer ibadetlerden
farklı yönleri vardır. Haccın dışındaki ibadetler, namaz ve oruç gibi
ya
yalnız bedenî yahut zekât gibi yalnız malîdir. Hac ise hem malî ve hem
de bedenî bir ibadettir.
Diğer ibadetler her yerde yapılabilirken
hac, ancak belli yerde Mekke-i Mükerreme'de yapılabilmektedir. Bunun
için
dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan ve hali vakti yerinde olan
müslümanlar
bu ibadeti yapmak için Mekke-i Mükerreme'ye gelmek zorundadırlar.
Ayrıca, haccın diğer ibadetlere
göre bazı zorlukları vardır. Çünkü bu ibadet, pek çok insanın alışkın
olmadığı,
iklim şartlarını yaşamadığı bir yerde yapılmaktadır. Bunun içindir ki
Peygamberimiz,
hiçbir ibadeti yapmak için Allah'tan yardım dilemediği halde hacca
niyet
ederken "Allah'ım, hac yapmak istiyorum, bunu bana kolay kıl ve kabul
eyle."
diye dua etmiştir.
Hac her şeyden önce Allah'ın emri
olduğu için yapılır. Bununla beraber bütün ibadetlerde olduğu gibi hac
ibadetinde de insanlar için pek çok yararlar vardır. Esasen Allah
Teâla faydası olmayan hiçbir şeyi insanlara emretmez. O'nun emri
olan her şeyde mutlaka insanlar için dünya ve ahiretle ilgili
yararlar
vardır. Çünkü O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Muhtaç olan bizleriz.
Haccın bu yararlarına işaret etmek
üzere; Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor:
"Bir zamanlar İbrahim'e Kâbe'nin
yerini hazırlamış ve (ona şöyle demiştik:) Bana hiçbir şeyi ortak
koşma,
tavaf edenler, ayakta ibadet edenler, rukû ve secde edenler için evimi
temiz tut. İnsanlar arasında haccı ilân et ki gerek yaya olarak gerekse
nice uzak yoldan gelen yorgun argın develer üzerinde kendilerine ait
birtakım
yararlar görmeleri, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık
koyunlar üzerine belli günlerde Allah'ın adını anlamaları için Kâbe'ye
gelsinler. Artık ondan hem kendiniz hem de yoksulu yedirin." (3)
Âyet-i kerîme'de ifade buyurulan
bu yararların bazılarına işaret etmek yerinde olacaktır:
İnsanlar çoğunlukla mala karşı gönül
doygunluğuna erememiş aşırı bir istek içinde bulunur. Peygamberimiz
insanın
bu aşırı isteğinin kazandıkça arttığını bildirir. Şöyle buyurur:
"İnsanoğlunun iki dere dolu malı
olsa bir üçüncüsünü ister. İnsanoğlunun ihtiras dolu gönlünü
topraktan
başka bir şey doyurmaz. Şu kadar ki tevbe eden kişinin tevbesini
Allah kabul eder." (5)
Burada bir noktaya işaret etmekte
yarar vardır. İslâm dini mal kazanmaktan ve ihtiyaç zamanı için mal
biriktirmekten
insanları men etmiş değil, bilâkis teşvik etmiştir. Hâdis-i şerifte
bildirilen,
ihtiras derecesinde insanlık faziletine engel olan çeşididir. İnsan
elbette
çalışıp kazanacak, kendisinin ve çoluk çocuğunun geçimini sağlayacak.
Kazancının
bir bölümünü de Allah yolunda harcayacaktır. Böyle yaptığı takdirde
mala
karşı olan tutkusunda bir azalma olacaktır. Böylece yoksullara ve hayır
kurumlarına daha çok yardım etme duygusu gelişecektir.
İşte hacda da harcanan para Allah
yolunda harcanmış olacak ve insan için bir eksiklik sayılan ihtirastan
onu kurtarmış olacaktır.
Dînî ibadetler özellikle hac, dînî
duyguları kuvvetlendirir. Yeryüzünde Allah'a ibadet için inşa edilmiş
olan
mabedi (Kâbe'yi) ziyaret etmek, alemlere rahmet olarak gönderilen
Peygamberimizin
doğup büyüdüğü, Peygamber olarak görevlendirildiği ve son semavî kitap
Kur'an-ı Kerim'in kendisine indiği bu kutsal yerleri görmek insana
heyecan
verir ve onu asırlar öncesine, Peygamberimizin yaşadığı mutluluk asrına
götürür. Bu ise hiç şüphesiz onun manevî duygularını kuvvetlendirir.
Hac, insana zorluklara karşı dayanma
gücü kazandırır. Hac turistik gezi değildir, oldukça yorucudur. Esasen
her yolculukta birtakım zorluklar vardır. Yolculuk yapanlara
ibadetlerde
bazı kolaylıkların sağlanmış olması bundandır. Hac ise yolculukların en
zor olanlarından biridir. Bunun için hacca niyet etmiş olan kimsenin
her
zamandan daha çok hoşgörülü olması, arkadaşlarını incitici ve kırıcı
söz
ve davranışlardan sakınması tavsiye edilmiştir.
Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulmuştur:
"Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda
hacca niyet ederse hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan
davranışlara
yönelmek, kavga etmek yoktur." (5)
Böylece insan her zamankinden daha
çok iradesine hakim olacak, öfkelenmemeye, çevresine rahatsızlık
vermemeye
özen gösterecektir. Karşılaştığı zorluklara katlanacak, erdem sahibi
kişi
olmaya yönelecektir.
Hac insana mahşer gününü hatırlatır.
İnsanlar ölecek, sonra da dirilip hesap vermek üzere mahşer yerinde
toplanacaklardır.
Bilindiği üzere hacca niyet edilirken normal elbiseler çıkarılır ve iki
bez parçasından ibaret olan ihrama bürünülür. Sosyal durumları ne
olursa olsun her seviyedeki erkek hacı adayı aynı kıyafete girmek
zorundadır.
Bu ise ona doğuştan herkesin Allah katında eşit olduğunu, öldükten
sonra
tekrar dirilip Allah'ın huzurunda dünyada yaptıklarının hesabını
vereceğini hatırlatır ve ona o hesap günü anını yaşatır. Düşünmesi bile
insana dehşet veren o anı hatırlaması ise, o güne kadar yaptığı pek çok
şeye karşı pişmanlık duymasını ve tevbe etmesini sağlar.
Hac, İslâm kardeşliğini pekiştirir.
Toplu halde yapılan ibadetler insanların birbirleriyle tanışıp
kaynaşmalarını
sağlar.
Hac, dünya üzerinde yaşayan dilleri
ve renkleri ayrı olan müslümanları, ibadetlerinde yöneldikleri Kâbe'de
bir araya toplar, böylece tanışır ve kaynaşırlar. Ülkeleri hakkında
bilgi
alışverişinde bulunurlar. Birbirlerinin dertleriyle ilgilenir, ortak
problemlerine
çare ararlar.
Bütün bunlar, İslâm kardeşliğinin
güçlenmesini sağlar.
Hac, günahlara da kefferat olur.
Önce konu ile ilgili hadis-i şerifleri nakledelim, sonra da İslâm
alimlerinin
bu husustaki değerlendirmelerine işaret edelim.
Peygamberimiz buyuruyor:
"Kim Allah için hacceder de hac
esnasında kötü sözlerden ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsa annesinin
onu doğurduğu günkü gibi (günahlarından arınmış olarak) hacdan
döner."(6)
Ahmed b. Hanbel (164-241)'in sahih
isnad ile Abbas (r.a.) dan rivayet ettiği bir hadis-i şerif şöyledir:
Arefe günü falanca (Fazl İbn Abbas
r.a.) Peygamberimizin redifi (Peygamberimizin devesinin arkasına binen
) idi. Bu genç kadınlara bakıyordu. Peygamberimiz ise arkasından
eliyle birkaç defa gencin yüzünü kadınlardan çevirdi. Genç yine
kadınlara
bakmaya başladı. Ravi diyor ki, Peygamberimiz gence döndü ve:
"Kardeşimin oğlu! Bugün öyle bir
gündür ki, bugünde her kim kulağına, gözüne ve diline sahip olursa
günahları
bağışlanır." buyurdu. (7)
Müslim'in merfû olarak rivayet ettiği
bir hadis-i şerif şöyledir: Amr b. el-As (r.a.) Peygamberimize gelerek,
bağışlanmak şartıyla kendisine biat etmek ve müslüman olmak istediğini
söylediğinde Peygamberimiz:
"Bilemedin mi ki İslâm, kendisinden
önceki günahları yok eder. Hicret, kendisinden önceki günahları yok
eder.
Hac, kendisinden önceki günahları yok eder." (8)
İmam Malik (93-179 ) H. Talha Ubeydullah
b. Kürebz (r.a.)'den tahriç ettiği bir hadis-i şerifte Peygamberimiz
şöyle
buyurmuştur:
"Şeytan Arefe gününden daha çok
küçülmüş, daha fazla iyilikten uzaklaşmış, daha ziyade hakir, zelil ve
daha çok kinli ve öfkeli olarak başka hiçbir günde görülmemiştir. Bunun
sebebi Allah'ın bugünde rahmetinin inmesi ve büyük günahlardan
vazgeçtiğini
görmesinden ve bilmesinden başka bir şey değildir."(9)
Bu hadis-i şerifler, haccın günahlardan
arınmaya vesile olduğunu ifade etmektedir. Her ne kadar hadis-i
şeriflerde
işlenen hangi günahların affedileceği açıklanmıyorsa da, hadis alimleri
bu günahların Allah'a karşı işlenmiş günahlar olup kul hakkıyle ilgili
olmayan günahlar olduğunu söylemişlerdir. Nitekim büyük hadis alimi
İmam
Tirmizî (200-279) bunu söyleyenlerdendir. (10) Çünkü işlenen günah kul
hakkı ile ilgili ise, bu haktan arınmadıkça yani hak sahibinden
helallik
alınmadıkça yapılacak tevbe bile sahih ve makbul değildir. (11) Hatta
Kadı
Iyad (476-544), İslâm alimlerinin büyük günahların ancak tevbe ile
ortadan
kalkacağında ittifak halinde olduklarını söylüyor.(12)
Allame İbn Nüceym "Bahr-i Raik"
adlı eserinde, haccın -kul hakları şöyle dursun- Allah'a karşı işlenen
günahların bir kısmını bile yok etmesi kesin değildir. Hac, Allah'a
karşı
işlenen günahları yok eder dediğimiz zaman, malının zekâtını ödemeyen
kimsenin
bu zekat borcu düşer manasına değildir. Belki borcun zamanında
ödenmeyip
geciktirilmesi ile ilgili günahı yok eder demektir. Yoksa borç
zimmetinden
düşmez. (13)
Hülasâ hac, dünya ve âhiretle
ilgili, kişisel ve sosyal pek çok faydaları olan bir ibadettir.
Kendisine
farz olan bu ibadeti usûlüne uygun olarak, her çeşit kötü
söz
ve davranışlardan sakınarak yapmayı başaran kimsenin -kul
borcu
ve zimmetindeki vacipler hariç- diğer günahları bağışlanır ve hadis-i
şerifte
müjdelendiği üzere annesinden doğduğu gibi tertemiz olur. Her ne kadar
bu konuda İslâm alimlerinin farklı yorumları olsa da Allah Teâla
dilerse bu kulunun şirkten başka bütün günahlarını da bağışlar. Nitekim
Kur'an-ı Kerim'de:
"Şüphesiz ki Allah, kendisine eş
tanınmasını bağışlamaz. Ondan başkasını dileyeceği kimseler için
mağfiret
eder" buyurulmuştur. (14)
Haccın bir özelliği de diğer
ibadetlerden farklı olarak ömürde yalnız bir defa farz olmasıdır.
Birden
fazla yapılan hac nafiledir.
Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayete
göre, Peygamberimiz bir konuşmasında:
"Ey insanlar! Allah size haccı farz
kılmıştır, haccedin, buyurdu. Dinleyenlerden Akra b. Habis:
Her yıl mı, ey Allah'ın Rasûlü?
diye sordu. Peygamberimiz bu zatın sorusuna cevap vermemiş, sükut
buyurmuştur.
Akra sözünü üç defa tekrarlayınca, Peygamberimiz:
"Evet desem her yıl farz olur, siz
de buna güç yetiremezsiniz. Ben sizi bıraktığım sürece siz de beni
bırakın.
(Yani ben sorunuza cevap verme gereği duymayınca siz de sorunuzu tekrar
edip durmayın.) Sizden öncekiler çok soru sormaları ve peygamberleri
hakkında
ayrılığa düşmeleri sebebiyle helâk olmuşlardır. Ben size bir şeyi
emredince
ondan gücünüzün yettiği kadar yapın. Bir şeyden sizi men edince onu
hemen
bırakın" buyurdu. (15)
Bu hadis-i şeriften de anlaşılıyor
ki, hac ömürde bir defa farzdır. Birden fazla yapılan hac
nafiledir.
Zaman zaman sorulur: Nafile hac
mı daha çok sevaptır, yoksa nafile hac için harcanacak paranın kalacak
yeri ve yiyeceği olmayan veya kalabalık nüfusu sebebiyle geçim darlığı
çeken ve bunların durumunda olan kimselere vermek mi daha sevap?
Önce bir noktaya dikkatinizi çekmekte
yarar vardır. Bir şeyin sevap olabilmesi için o şeyin Allah rızası için
yapılmış olması şarttır. Allah rızası için yapılmamış olan bir şey
sevap
olmaz. Çünkü Peygamberimiz amellerin Allah katında niyete göre
değerlendirileceğini
bildirmiştir. Bir işi hangi amaçla yapıyorsanız, o iş, ona göre
değerlendirilir.
Hatta bir kimse gösteriş için ibadet yapsa veya hayır ve hasenatta
bulunsa,
Allah bu kimsenin ne yaptığı ibadete ve ne de hayrına değer vermez.
Zira
o bunları Allah rızası için yapmamıştır.
Şimdi bu söylediklerimizin ışığı
altında az önceki soruya cevap teşkil edeceğini sandığım bir olayı
anlatmak
istiyorum. Hüccetü'l-İslâm İmam Gazalî'nin meşhur "İhyau Ulûmi'd Din"
adlı
eserinde naklettiği olay şöyle:
""Adamın biri nafile olarak hacca
gitmek üzere hazırlanır. Zamanın alim ve sofilerinden olan Bişr b.
Hâris
( 769)'e gelir ve :
-Ben hacca gidiyorum, bir emriniz
olur mu? diye sorar, Bişr:
-Ne kadar paran var? der. Adam:
-İki bin dirhem param var, diye
cevap verir. Bişr:
-Hacca gitmekle zühd mü, yoksa Kâbe'ye
olan aşkını mı, yoksa Allah rızasını mı kastediyorsun? diye sorar.
Adam:
-Allah rızasını kastediyorum, diye
cevap verir. Bunun üzerine Bişr:
-O halde evinde otururken Allah
rızasını kazandıracak bir şeyi tavsiye edersem yapar mısın? diye sorar.
Adam: Evet yaparım, deyince, Bişr şöyle der:
-Şimdi sen bu iki bin dirhem, borcunu
ödeyemeyen bir fakire, yiyeceği olmayan bir yoksula, nüfusu kalabalık
geçimi
dar olan bir aileye, bir yetim bakıcısına ve bunlar gibi on kişiye
ikiyüzer
dirhem ve hatta istersen bunların hepsini bu sayılanlardan birine ver.
Zira müslümanı sevindirmek, düşkünlere el uzatmak, darda olanların
sıkıntılarını
gidermek ve zayıflara yardım etmek nafile olarak yapılan yüz hacdan
daha
sevaptır. Şimdi kalk, dediğim gibi yap. Şayet böyle yapmak
istemiyorsan
asıl kalbinde olanı bana söyle, dedi. Adam:
-Doğrusu kalbimde hacca gitme tarafı
ağır basıyor, dedi. Bu cevap üzerine Bişr; gülümseyerek:
-Evet, servet şüpheli şeylerden
kazanıldığı takdirde nefis kendi arzularının yerine getirilmesini
ve iyi ameller yaptığını göstermek ister. Halbuki yüce Allah yalnız
muttakilerin
amelini kabul eder, dedi. (16)
İlk devir tasavvufçularından olan
ve uzun yıllar da hadis ilmiyle meşgul bulunmuş bu zatın tavsiyesine
ilâve
edecek bir şey olmadığını sanıyorum.
Hac
günleri
değişir mi?
Son günlerde bazı kimseler,
haccın, Peygamberimizden itibaren bugüne kadar yapılagelmiş olan belli
günler dışında da yapılabileciğini, bu suretle belli günlerde
yapılmasından
kaynaklanan izdihamın da önlenmiş olacağını söylüyorlar. Buna da Bakara
sûresindeki "Hac bilinen aylardadır." (17) Âyet-i kerîmesini delil
gösteriyorlar.
Bu iddia yanlıştır. Çünkü Kur'an-ı
Kerîm ayrıntılara inmez. Ayrıntıları Peygamberimiz uygulama ve ifade
olarak
açıklıyor. Kur'an-ı Kerîm Peygamberimize indirilmiş ve onu açıklaması
için
de görevlendirilmiştir. Nitekim:
"Kendilerine indirileni insanlara
açıklaman için sana Kur'an'ı indirdik. Umulur ki düşünürler" (18)
buyurulmuştur.
Ayrıca Kur'an-ı Kerim Peygamberimiz'e itaatın Allah'a itaat olduğu
(19),
emrettiği her şeyin yapılması ve yasakladığı her şeyden de sakınılması
gerektiği (20) bildirilmiştir.
Namaz, oruç ve zekâtın farz olduğu
Kur'an-ı Kerim'de bildirildiği halde ayrıntılarına yer verilmemiş,
ayrıntılar
Peygamberimiz tarafından bildirilmiştir.
Haccın sınırlı günler dışında da
yapılabileceğini söyleyenlerin delil olarak gösterdikleri Bakara
sûresinin:
"Hac bilinen aylardadır" âyetinde, bu bilinen ayların hangi aylar
olduğu
belirtilmemiştir. Bu ayların da hangi aylar olduğu yine Peygamberimiz
tarafından
açıklanmıştır.
Diğer taraftan Mekke-i Mükerreme
hicretin 8'nci yılında 20 Ramazan'da fethedildiği halde, o yıl
Peygamberimiz
sadece umre yapmış ve Zilkâde ayında Medine'ye dönmüştür.
Ayrıca Peygamberimiz:"Hac ibadetinizi
öğreniniz, benim yaptığım gibi yapınız" (21) buyurmuştur.
Bu itibarla hac ibadetinin, Peygamberimizden
itibaren günümüze kadar uygulanagelmiş olan şekli ve zamanı hakkında
son
zamanlarda ortaya çıkan farklı yorumların hiçbir değer taşımayacağı
açıktır.
Hac
Kimlere
Farzdır?
Haccın
farz olmasının şartları şunlardır:
1- Müslüman olmak,
2- Akıllı olmak,
3- Erginlik çağına gelmiş olmak,
4- Hür olmak,
5- Hacca gidip gelmeye malî
imkanı müsait olmak. Bu şart şöyledir:
Temel ihtiyaçlarından başka, hacca
gidip gelinceye kadar kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu aile
fertlerinin
sosyal durumlarına uygun normal geçimlerini sağlayacak servete sahip
olmasıdır.
6- Vakit, yani haccın eda edildiği
vakte erişmiş bulunmak.
7- Haccın farz olduğunu bilmek.
Bu şart gayr-ıimüslim bir ülkede İslâmiyeti kabul eden kimseler için
sözkonusudur.
İşte bu şartları taşıyanlara hac
farz olur. Bu şartlardan birisi eksik olursa hac farz olmaz.
Evet değerli mü'minler, bu şartlar
kendisinde bulunan kimseye hac farz olmakla beraber, haccı eda
edebilmesi
için gerekli olan başka şartlar da vardır. Bunlara "Haccın vucûb-ı
edasının
şartları" denir. Bu şartlar da şunlardır:
a) Sağlıklı olmak. Kör, felçli,
kötürüm ve hac yolculuğuna dayanamayacak derecede yaşlı ve hasta
olmamak.
b) Tutuklu bulunmamak.
c) Yol güvenliği olmak,
d) Kadınların yanlarında eşleri
veya mahremleri bulunmak. Mahrem demek evlenmeleri caiz olmayan
yakınlar
demektir. Baba, oğul, kardeş, amca, dayı ve damat gibi yakınlar,
kadının
mahremleridir.
Bu şart, Hanefi mezhebine göredir.
Onlar, yani Hanefiler hacca gidecek kadının bulunduğu yer ile Mekke-i
Mükerreme
arasında bir sefer mesafesi olduğu takdirde, kadının hacca gidebilmesi
için beraberinde eşinin veya bir mahreminin bulunmasını şart
koşmuşlardır.
Bu konudaki dayanakları, Peygamberimizin hadis-i şerifleridir. Bazı
farklı
ifadelerle rivayet edilen bu hadis-i şeriflerden birisi meâlen
şöyledir:
"Allah'a ve ahiret gününe
iman eden bir kadının beraberinde babası veya oğlu veyahut eşi veya
kardeşi
yahutta evlenmesi caiz olmayan bir yakını olmaksızın üç gün veya daha
fazla
bir süre yolculuğa çıkması helâl değildir." (22)
İşte Hanefiler bu ve benzeri hadis-i
şeriflere dayanarak kadının beraberinde eşi veya mahremi olmaksızın
hacca
gitmesini caiz görmemişlerdir.
Kadının mahremsiz sefere çıkmaması
ile ilgili hadislerde hac'tan söz edilmediği için, Şafiîler ve
Malikîler,
yasakla ilgili seferlerde haccın dahil olmadığını söylemişlerdir. Bu
yasak
farz olmayan seferlerle ilgilidir, hac ise farzdır ve bu yasağa dahil
değildir,
demişlerdir.
Şafiîlere göre güvenilir üç kadın
bir araya gelerek yalnız farz olan hac yolculuğu yapabilirler.
e) Eşi ölmüş veya boşanmış kadınların
iddet süreleri bitmiş olmalıdır. İddet süreleri içinde hacca gitmeleri
uygun değildir.
Değerli mü'minler!
Konuşmamı, Peygamberimizin bir hadis-i
şerifinin meâli ile tamamlamak istiyorum. Peygamberimiz şöyle
buyuruyor:
"Mebrur yani makbul olan haccın
sevabı ancak cennettir." (23)
Lütfi ŞENTÜRK
1- Âli İmrân, 97.
2- Buharî, İman, 2;
Müslim, İman, 5.
3- Hac, 26-28.
4- Buharî, Rikak,
10.
5- Bakara, 197.
6- Buharî, Hac, 4.
7- Ahmed b. Hanbel,
c. 1, s. 329.
8- Müslim, İman, 54.
9-Muvatta, Mısır,
1348, c. 1, s. 292.
10-İrşadü's-Sârî li
şerh-i Sahih-i-Buharî, Mısır, 1304, c. 3, s. 97.
11- Riyazü's-Salihîn,
tevbe bahsi.
12- İbn Nüceym, el-Bahru'r-Raik,
Mısır, c. 2, s. 363-364.
13- Aynı eser.
14- Nisa, 48.
15- Müslim, Hac, 74.
16- İhyau Ulûmi'd-Dîn,
İstanbul, 1321, c. 3, s. 363.
17- Bakara, 197.
18- Nahl, 44.
19- Nisa, 80.
20- Haşr, 7.
21- Müslim, Hac, 310.
22- Müslim, Hac, 74.
Ayrıca bak: Buharî, Taksır-i salât, 4.
23- Buharî, Umre,
2.
![]() |
||
www.diyanetsenhaber.com | ||
|